bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: Tosca Arya'sı

Pazartesi, Mart 10

Tosca Arya'sı





E lucevan le stelle - Giuseppe di Stefano

1926′da yani ilk gelişimde, Atatürk sofrada bana bir ara dedi ki: -Devrimcilerin, ihtilalcilerin sofrasında bulunuyorsun. Öyle bir şey çal ki, burada biz kendimizi bir devrim, bir ihtilal içinde hissedelim. Burası şöyle bir karışsın… Düşündüm düşündüm, bu kadar yüksek bir emir karşısında öyle hafif bir yapıtla küçük düşmek istemezdim. Bach’ın ŞAKONU’nu gayet ritmik ve çok sert, kırıcı yakıcı bir tarzda çalmaya başladım. 3-4 dakika kadar sakin dinledi. Sonra elini omzuma koydu, -İyi bir yapıt seçtin, kutlarım, dedi.

Bu 15 yaşında iken ilk karşılaşmamdı. Sözlerimi çok içli bir başka anıyı anlatarak kapatmak istiyorum.

1934 – 1935 yıllarıydı. Yeni Köşk’te Atatürk’ün çok içli bir akşamıydı. Bize Tosca Operasını Avrupa’da hangi koşullar altında dinlediğinden, o zamanki dünya durumundan, kuşkularından, zevklerinden uzun uzun bahsetti. Bir şeye içleniyordu. Çok içleniyordu ve çok içli bir akşamdı. Tosca Operası’ndan Çavadarossi’nin ünlü aryasını bir çok kez benden istemiş olduğu için hazırlıklıydım. Hatta bir yanlış yapmayayım diye aryanın notalarını bile yazmıştım ve cebimde bulunduruyordum. O gece de biliyordum ki sıra tekrar Tosca’ya gelecek. Adeta bekliyordum. Nihayet bana döndü, -Çal bakalım şu Tosca’yı dedi. Ben notayı çıkarttım, -Hayır hayır, öyle değil notayı bırak, notasız çal, dedi. Notayı bıraktım, gözlerimi kapadım, konsantre oldum, başladım çalmaya. Bir iki nota çalmıştım ki, -Hayır hayır, olmadı bana dön bana çal, benim gözlerime bak öyle çal, dedi. Kendisine döndüm. Masada oturuyordu. O’na dönerek çalmaya başladım. –Gene olmadı, bana daha yaklaş, dedi. Yaklaştım, çok yaklaştım. Belliydi ki çok uzak bir anısının içine gömülmek istiyor ve içinden çok eski zamanlara ait birşeyler taşıyor, fışkırıyor, fışkırıyordu… En sonunda, -Kemanın sapını omzuma dayayacaksın ve öyle çalacaksın, dedi. Bir an için gözünüzün önüne getirin; tarihimizde yaşamış, yaşayacak en büyük Türk, bir sanatçıya –Kemanının sapını omzuna daya ve o vaziyette en sevdiğim melodiyi çal, diyor. Ben artık ibadet eder gibi, huşu içinde Çavadarossi’nin aryasını çalmaya başladım. Atatürk, gözleri kapalı, biraz madeni ahenkli, biraz kısık, çok tatlı, çok manalı sesiyle melodiyi söylerken gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Aryayı belki onbeş kez tekrarladım…

Prof. Necdet Remzi Atak

Kaynak; Marşlarda-Türkülerde Atatürk ANGI YAYINLARI (Hacı Angı)

http://www.berkgoknil.com/archives/136

Hiç yorum yok: