- İnsanlar, uzun zamandan beri mutluluğu, sahip olduklarıyla ölçmeye çalışıyor. Bazen bir ütü, bir spor ayakkabısı mutluluğumuzun derecesini belirleyebiliyor. Televizyonumuzu, çalıştığı halde atıp, yenisini alamıyorsak, mutluluk katsayımız düşebiliyor. Bilgisayarımızı, yeni modeliyle değiştiremediğimizde hayatımızın olumsuz etkileneceğini düşünebiliyoruz. On bıçaklı jiletleri alıyoruz; çünkü almazsak tıraş keyfimizin kaçacağına inandırılıyoruz.
Daha fazla mutluluk için etrafımız, satın alınmayı bekleyen vaatlerle dolu;
Aşk, bir parfüm şişesinin içinde bizi bekliyor. Öz güven, bir kol saatiyle elde edilebiliyor. Cesareti, bir otomobilin beygir gücüyle kazanabiliyoruz. Saygınlığı, bir gömleğin çarpıcılığıyla elde edebileceğimize inandırılıyoruz.
KAMER GÜNDÜZ
- Reklamlar bizi arabaların ve giysilerin peşine düşürdü. İhtiyacımız olmayan şeyleri satın alabilmek için sevmediğimiz işlerde çalışıyoruz. Bizler tarihin üvey evlatlarıyız. Hayatta ne bir hedefimiz var, ne de bir yerimiz. Televizyonla büyütüldük ve bir gün milyoner, film yıldızı ya da rock star olacağımıza inandırıldık.
CHUCK PALAHNİUK-DÖVÜŞ KULUBÜ
- Tüketim anlayışımız, ihtiyaçlarımızı karşılamaktan ziyade, kendimize oyuncaklar alabilmeye dönüşüyor. Gereksiz tüketim düşkünlüğümüz arttıkça, üretim becerilerimiz giderek zayıflıyor. Yaşadığımız problemlere üretmeye çalıştığımız çözümler bile çoğu zaman tüketim odaklı. Sıkıntımızı geçirebilecek, bizi yatıştırabilecek her türlü oyuncağa hazırız; Antidepresanlar, çikolatalar, kıyafetler, ayakkabılar, fotoğraf makineleri, makyaj malzemeleri… Her gün ihtiyacımız olduğuna inandırıldığımız onlarca yeni ürünle karşılaşıyoruz. Bazılarımız buna gerçekten inanabiliyor ve o ürün olmadan yaşayamayacağını düşünüyor. Mutluluğumuzu, sahip olmak istediğimiz ürünlerin eline verebiliyor ve mucizeler bekliyoruz. Kendi kendimizi mutlu edebildiğimiz günler geçmişte kalmaya başladı. Canımız sıkkın olduğunda artık birbirimize “Hadi alış-verişe çıkalım, iyi gelir” terapileri uyguluyoruz. Alış-veriş sepetimizle birlikte bir raftan diğer rafa koşturuyoruz. Rengarenk ambalajlar, pırıltılı ışıklar, indirimli ürünler başımızı döndürebiliyor. Peki, kaçımız o rafların arasında dolaşırken “Bu ürünü almaya gerçekten ihtiyacım var mı?” diye sorabiliyor. Kaçımız ihtiyacı olmadığı halde “Nasıl olsa sonra ödersin” diyen kampanyalara direnebiliyor? Kaçımız henüz taksiti bitmemiş ürünleri kullanıyor? Kaçımız bu taksitleri ödeyebilmek için daha çok çalışıyor?
KAMER GÜNDÜZ
- Sahip olmak istediklerin gün gelir sana sahip olur...
CHUCK PALAHNİUK-DÖVÜŞ KULUBÜ
- Geleceğimizin ipotek altına alınmasına aldırmadan, hayatlarımızı taksitlere böldürebiliyoruz. Sonrasında da bütün emeğimizi o taksitleri ödemeye harcıyoruz. Anlık bir mutluluğun bedelini, bir sene ödemeye razı olabiliyoruz. Bir süre sonra kendimiz değil, sahip olduklarımız için yaşamaya başlıyoruz. Çoğumuz kredi kartlarımızla, her şeyi alacağımıza inanabiliyoruz. Ne kadar alırsak, hayattan o kadar puan kazanacağımızı düşünüyoruz. Bununla birlikte çoğumuzun kredi kartı limiti, durmadan artıyor. Kazancımızda değişiklik olmasa bile limitlerimiz artmaya devam ediyor. Freni olmayan bir arabanın içinde son sürat gider gibiyiz. Bize “dur” diyebilecek olan tek şey ise kendi irademiz.
KAMER GÜNDÜZ