Burada eşitiz galiba...
Nerede olduğunu anlatacağım şimdi; Bir davetteyiz mesela... Eşli veya değil, fark etmez. Önemli olan davetin eşli olup olmaması değil, senin eşli olup olmaman... Eşten kastım, evlisin veya sevgilin var, sonuç değişmez.
Hatta oraya onunla veya yalnız gelmişsin, bunun da bir etkisi olmaz.
İşte o davette... Davet deyip duruyorum ama bir parti veya eğlenceli herhangi bir yeri kastediyorum...
İşte orada, bekârlarla bekâr olmayanlar arasındaki farktan bahsedeceğim. Davet sıkıcıysa hiçbir problem yaşanmaz.
Ama eğlenceliyse... İşte o zaman... Ah işte o zaman...
Önce birlikte gidilenlerden bahsedelim. Taraflardan birinin mutlaka ama mutlaka burnundan gelir.
Zira şöyle bir Murphy Kanunu vardır; “Bir davette eşlerin ikisi birden eğlenmez.”
Eğlenemez.
Birisi eğlenmeye başlayınca öteki bozulur. Mutsuz olur. Bu kıskançlık mı? Evet, galiba...
Ama herhangi birinden kıskanmak değil bu. Başka bir şey...
Şöyle gibi: “Ellerimden kayıp gidiyor” hissi...
Yok yok... Açıkçası, “Bu benim dışımda herhangi bir şeyle, herhangi biriyle nasıl mutlu olur? Olmasın” bencilliği... Biraz da, “Aslında ben eğlenmeliyim, sen mutsuz olmalısın” hırsı...
Gecenin sonuna doğru şöyle bir manzara çıkar ortaya: Eğlenen taraf, surat asana yalakalık yapmaya başlar.
Bunun anlamı şudur: “Sensiz mutlu olduğum için özür dilerim.”
Bazıları da, sırf eşi mutsuz olmasın ya da tatsızlık çıkmasın diye eğlenebilecekken eğlenmemeyi tercih eder.
İkisi de kös kös oturur.
Pekiii... O davete yalnız gittiysen.
Dedim ya, fark etmez...
Eğlenceli bir yerse burnundan gelir. Çünkü uzar. Eğlenceli yer, bitmesi gereken saatte bitmez. İşte o zaman. Bekâr olmayanların huzuru kaçar. Ya mesaj gelir ya telefonu çalar. Bunlar olmasa bile üzerinde bir baskı vardır.
Kalmak ister, kalamaz...
Gecenin b.kunu çıkarmak ister, çıkaramaz.
Sanki eşinin ruhu oralarda dolaşmaya başlamıştır. “E, b.kunu çıkarma da, gel artık” demektedir.
Veya başına gelecekleri göze alır ve kalır. Neleri göze almıştır bilseniz...
Ertesi gün o da yalakalığa başlar: “Sensiz mutlu olduğum için özür dilerim”
Oysa kalsa, kalabilse ne olur ki?
Bir şey olur mu? Olmaz mı? Bilmem, düşünelim üzerinde...
Eve saatinde döndün veya dönmedin, eğlenceli yerler yalnız olmayanlar için eziyete dönüşür.
Kalsan bir türlü, kalmasan başka türlü... Eğlendiğin için suçluluk duyarsın.
Hep “Mecburen kaldım” ayaklarına yatarsın.
Ha, bu çok mu önemli?
Bir ilişkide, bir evlilikteki yeri neresidir?
Neresidir biliyor musunuz? Bunun için ayrılınamaz.
Bardağı dolduran damlacıklardan biridir.
Küçücük bir damla... O kadar küçüktür ki, bardağı taşırma gücü bile yoktur.
Ama başka bir nedenle ayrıldığın zaman, anlarsın...
Öyle, eğlenceli bir yere gittiğin zaman, bir zamanlar senin yaşadığın o huzursuzluğu yaşayanları görürsün.
Yüzünde hafif bir tebessümle onları izlersin. “Ne saçma” dersin...
Gerçekten de. Ne saçma!
Dilek Önder/Gazetevatan