bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: Neden İyi? Neden Kötü? Ya Etik?

Salı, Mart 11

Neden İyi? Neden Kötü? Ya Etik?

İyi'yi kötü'den ayırt etme yetimizin temelleri, ilkin fizyolojik işlevlerle ilgi içinde, sonra daha karmaşık davranış sorunlarıyla ilgili olarak çocuklukta atılır.
Çocuk, uslamlama yoluyla ayırt etmeyi öğrenmeden önce, iyiyi kötüden ayırt etme için bir duyu geliştirir.
Değer yargıları, yaşamındaki önemli kişilerin gösterdikleri dostça ya da düşmanca tepkilerin sonucu şeklinde biçimlenir.
Yetişkinin bakım ve sevgisine tam bağımlılığı göz önüne alınırsa, anne'nin yüzündeki onaylayan ya da onaylamayan bir anlatımın çocuğa iyi ile kötü arasındaki ayrımı «öğretmeye» yettiği şaşırtıcı gelmez.
  • Okulda ve toplumda da benzer etkenler iş görür. «İyi», kendisi için övüldüğümüz; «kötü» ise, yaptığımızda hoş görülmediğimiz ya da toplumsal yetkeler ve türdeşlerimizin çoğunluğunca cezalandırıldığımız şeydir.
  • Beğenilmeme korkusuyla beğenilmek için duyulan gereksinmenin gerçekte etik yargının en güçlü ve hemen hemen herşeyi dışta bırakan güdümleyicisi olduğu görülüyor.
  • Bu yoğun duygusal baskı, çocuğun sonra da yetişkinin bir etik yargıdaki «iyi»nin kendisi için mi yoksa yetke için mi «iyi» anlamına geldiğini eleştirel bir yaklaşımla sormasını engeller.

Nesnellerle ilgili değer yargılarım incelediğimizde bu yöndeki seçenekler daha açık seçik olarak görünürler.
Bir arabanın ötekinden «daha iyi» olduğunu söylediğimde, burada «daha iyi» dediğim arabanın, bana ötekinden daha çok yararh olduğu için, bu şekilde nitelendiği kendiliğinden apaçıktır.
İyi ya da kötü, bir nesnenin benim için yararlı olup olmadığını gösterir. Eğer köpeği olan biri, köpeğinin «iyi» olduğunu düşünüyorsa o gerçekte köpeğindeki kendisi yönünden yararlı olan belli bazı nitelikleri gösteriyordur.
Örneğin, onun bir bekçi köpeği, bir av köpeği, ya da bir süs köpeği olarak sahibinin duyduğu bir gereksinmeyi giderdiğini dile getiriyordur. Bir şey, eğer onu kullanan kimse için iyi ise, iyi diye adlandırılır.
Aynı değer ölçütü, insan söz konusu olduğunda da kullanılabilir. İşveren, iş verdiği kişi kendisi için yararlı olduğunda onu iyi diye niteler. Öğretmen, öğrencisi uysal, sorun çıkarmayan ve kendisine saygınlık kazandıran biri olduğunda onu iyi diye adlandırır. Aynı şekilde bir çocuk da uslu ve itaatkâr olduğu zaman iyi diye nitelenir.
Oysa, «iyi» çocuk, yalnızca ana-babasının istençlerine boyun eğerek onları hoşnut etmeye çalışan korkmuş ve güvensiz biri olabileceği gibi, «kötü» çocuk da ana babasmın hoşuna gitmese bile kendi istenci ve içten ilişkilerine göre eylemde bulunan biri olabilir.

Açıkça görüldüğü gibi; yetkeci etiğin biçimsel ve özdeksel yönleri birbirinden ayrılamaz.
Eğer yetke uyruğu sömürmeyi istemeseydi korkutarak ve duygusal yönden boyun eğdirterek yönetme gereksinmesini duymayacak; kendisinin yetersiz bulunması tehlikesini göze alarak us'sal yargı ve eleştiriyi yüreklendirecekti.

Ama kendi çıkarları tehlikeye girdiği için yetke, boyun eğmenin en büyük erdem, başkaldırının ise en büyük suç sayılmasını ister.

Yetkeci etikte bağışlanamayan suç, başkaldırma ve yetkenin kural koyma hakkıyla koyduğu kuralların kendi için en yararlı kurallar olduklarına ilişkin görüşü sorgulamadır.

Suç işleyen birinin cezalandırılmasını kabul etmesi ve suçluluk duygusu duyması, ona yeniden «iyilik» niteliğini kazandırabilir.

Çünkü, 'O' böylece yetkenin üstünlüğünü kabul etmiş olduğunu dile getirmektedir.

______________________________________________________

«Yetkeci» teriminin kullanılması yetke kavramının açıklanmasını zorunlu kılıyor.
Aslında bu kavramla ilgili bir kargaşa söz konusudur.
Çünkü, insanlar karşılarında iki seçenek olduğuna yaygın bir şekilde inanırlar ve bu iki seçeneği şöyle dile getirirler:
Ya diktatörce, usdışı bir yetkeye sahip oluruz ya da hiç yetkemiz olmaz. Ama bu iki seçenek aldatıcıdır.
Çünkü burada gerçek sorun, ne tür bir yetkeye sahip olacağımız sorunudur.
Yetkeden söz ettiğimiz zaman ussal yetkeyi mi yoksa usdışı yetkeyi mi kastediyoruz?
  • Ussal yetke kaynağını yeterlilikten alır.
  • Yetkesine saygı duyulan kişi, ona güvenerek belli bir iş vermiş olan kimselerin verdikleri bu işi yeterlilikle yapan kişidir.
  • Onun çevresindekileri ne korkutmaya ne de büyülü niteliklerle onların hayranlıklarını uyandırmaya gereksinmesi vardır.

ERICH FROMM
Kaynak;Kendini Savunan İnsan