bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: Saçımız ak mı? kara mı? önümüze düşerken

Perşembe, Şubat 28

Saçımız ak mı? kara mı? önümüze düşerken

Yüzyıllar boyu sürmüş olan; gerek ekonomi, gerek hukuk, gerek tarih bilincinden yoksun; "uyur - gezer sayıklamalarından" arınma dönemlerine doğru gidiyoruz.
"Uyur - gezer sayıklamaları"na birkaç örnek:
Epey bir zaman önce emekli bir orgeneral tanıdığa sormuştum:
- Gutenberg’in matbaayı icat ettiği tarih, İstanbul’u aldığımız tarihe rastlar. Siz, matbaayı icat etmiş olmayı mı yeğlerdiniz; yoksa İstanbul’u almış olmayı mı?
Em. orgeneral tanıdık, hiç tereddüt etmeden:
- İstanbul’u almış olmayı, demişti.
Bugün de:
- Matbaayı icat etmiş olmayı, İstanbul’u almaya yeğlerdim, diyecek kaç Türk çıkar 69 milyon içinden?

Orayı burayı zaptetmekle övünme hipnozları, hümanist yazarların eleştirisine uğradığı zaman da, hep aynı yanıt verildi:
- Onlar Türk düşmanı...
Ekonomi, hukuk ve tarih bilincinden yoksun bir, uyur - gezer sayıklamasıyla, 21. yüzyılı aşma olanağımız yok.
İstanbul’un zaptı da dahil, Osmanlı fetihleri de; Osmanlı ekonomisine ne evrensel bir artı getirebildi, ne de sağlam bir belkemiği oluşturabildi.
1566’da Kanuni Sultan Süleyman, 70 yaşında Zigetvar’da öldüğü zaman; oğlu II. Selim, her yeni padişahın tahta çıkarken yeniçeriye dağıtması adet olan "cülus akçesi"ni bulamamıştı. Yeniçeri de bela çıkarmaya başlamıştı. Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, kendi cebinden ödemek zorunda kalmıştı cülus akçesini...

Osmanlı fetihlerinin en keskin eleştirisini de, İzmir İktisat Kongresi’nde Mustafa Kemal yapmıştı:
- Arkadaşlar, kılıç ile fetihler yapanlar; sapanla fetihler yapanlara mağlup olmaya ve sonunda mevkilerini bırakmaya mecburdurlar. Nitekim Osmanlı saltanatı da böyle olmuştur. Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler, sapanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişler; bizim milletimiz de, böyle fatihlerin arkasında serserilik etmiş ve kendi anayurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara mağlup olmuştur.

Ne var ki tek parti dönemi de, yine hamasi birtakım hipnozlar yarattı durdu.
Ve toplumun ekonomik tablosunu saydamlaştırmak suç sayıldı. Sade ekonomik tabloyu saydamlaştırmak değil, "yoksullukötan söz etmek dahi suç sayıldı; bölücülük sayıldı; hatta ve hatta Türk düşmanlığı sayıldı.

"Demagoji"nin eski Yunancadaki karşılığı "halkı yönlendiren" demek.
Çağdaş karşılığı ise, "halk dalkavukluğu yaparak, halkın itibarını kazanmak" demek...
Halk dalkavukluğu ile;
gerek ekonomik bilinç,
gerek hukuk ve tarih bilinci zıtlaşmada...
Ve güncel demagogların eteklerine yapışmayanlar da, usulca filitlenmede...

Çetin Altan

Hiç yorum yok: