bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: 09/01/2008 - 10/01/2008

Cumartesi, Eylül 20

Hem'cinslerim...

Hani hemcinslerime de kızmıyor değilim ama..., 
Biraz da samimi olmak gerekiyor...(yazıyla da üç nokta) 
Hadi samimi olalım,,,
Hadi günah çıkaralım,,, 
'SEN YANMASAN BEN YANMASAM BİZ YANMASAK NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA'
tüm bir bakış açısını ifade etse de; doğru bir önerme, net bir soru oysa,
Özelleştirilmeli!!!
ÖZ'eleştirilmeli!!!
Ki; Hiç kimseden çekmedim kadınlardan çektiğim kadar, naçizane ömrümde...
Sanırım ilkin anne 'kadın'a dair negatif ayrımcılığı sergiler. Hani 'kızım da olsun istiyorum ama, illa oğlum olsun' dramatik bir arzu'dur. Üstelik iç sesimizin böyle bir ezberi, ya da genetik kodu vardır,,, ve tüm farkındalıklarımız bu iç sese? genetik koda? ne ise halen müdahale edememiş, sus artık bakayım sen diyememiştir.
Tüm cinsel sapkınlık paranoyalarımızı kız çocuklarımız üzerine geliştirir, kimimiz hayli felaket senaryolu, kimimiz hayli despot, kimimiz daha entellektüel söylemlerle amma illa onların beyinlerine de sağlıklı beslenme menüsünün protein/vitamin değerleri gibi olmazsa olmaz biçimde çocukluğundan itibaren yıllara sari bir yayılım içinde tohumlandırır, filizlendirir, meyvelerini de 'ahlaklı' lezzette hem yiyip, hem de eşe dosta ikram için almak isteriz. 
Eğer ki illa sıfatına haiz erkek çocuğumuz da var ise; onun da gözünü açmak lazımdır, velhasıl şöyle tazesinden bir eksik eteğin eteğine düşüverip, tüm sermayesi heba oluverecektir. Oğullarımız hele ki yeni yetme'ye başladıklarında ah ne saf, ne temiz kalpli, ne de kandırılmaya müsaittirler.., ve şu kadın, kız milleti diye salınıp gezen 'hem cinslerimiz' aslında bir şeytandır...,

Ben kadınların, kendi makus talihlerini? pek de yenmek gayreti, amacı içinde olmadıklarını düşünüyorum,,, yukarıdaki kısa bir anekdot,,, yaşamın her anı, her mekanı, her türlü perspektifi içinde çoğaltılabilir. 
Hayatın kendisini var'etme erkine sahip olmamız,,, hayatı yaşama biçimimizi de tümden resmetme erkini yine bize zimmetlemiştir. 
Bu her çağda, her toplumda böyledir, geçerlidir... Bizim, yani kadınların,,, tamamen, topyekün bir biçimde dünyada 'kadın' olgusunun duruşuna dair gerçekçi bir rahatsızlığımız yoktur. Hiçbir çağda olmamıştır. Bu yüzden kadın haklarına dair edinimler uzun yıllara sirayet eden mücadelelere sahne olmuş,,, bu mücadelelere karşı en sert muhalefet yine kadınlardan gelmiştir.
Ve kadınlar, erkeğin her yaşta sığındığı 'anne', seviştiği 'sevgili', kucakladığı 'kızı' olarak hep hayatlarının merkezinde bir yerde, ya tüm bunlarla, ya da herhangi biri olarak illa ki vardılar, anlamlıydılar... Bunların her biri, ya da herhangi biri için; erkekler çalıştılar, çabaladılar, yaşadılar, yaşattılar, öldüler, öldürdüler.., galiba biz kadınlar biraz da kendimize biçtiğimiz elbiseyi giyiyoruz...

Perşembe, Eylül 18

Anlamsız

nerede kırılır 
sesime sağır 
sonsuza giden doğru... 

ve ömrüm 
kaçıncı noktasında düşer 
takvimime? 

elleri var mı ki tanrının 
cetvel tutsun 
adımı yazsın milimine? 

tut beni!.. 
hiçlikten gelip hiçliğe gidiyorum 
'aşk' diye diye... 
Tayyibe ATAY

Deniz Türküleri

Baş ağrısı değil bu şakaklarımda zonklayan 
Bir kalp ağrısı ki 
Kahpe faklar ortasındayız 
Sağım art niyet 
Solum sevgisiz yürek 
Önüm vurgun 
Arkam kanlı kör bıçak 
Baş ağrısı değil bu şakaklarımda zonklayan 
Beni can evimden vuran 
Bir kalp ağrısı ki 
Kirli eller tetikte 
Kara yürekler takipte 
Ben sorgusuz 
Sen sualsiz 
Kahpe faklar ortasındayız 
Dostluk Kaf dağının ardında isimsiz 

Sevgi 
Ulaşılmaz bir erdem sanki 

Bin ölüm 
Yürek üç kuruşluk sahibinin sesi çalar hep köpek marka 
Kafa uçurum 
Düşünce şarampol 
Bir baş ağrısı değil bu şakaklarımda zonklayan 
Bir kalp ağrısı ki 
Hangi dala el atsam 
Kırılgan 
Bir dipsiz kuyu 
Okyanus sanki 
Kirli 
Ve de hep kara 
Hep pasak 

Satmak 
Satılmak beş para 

Kara çalmak 
Adam olamamaksa bedelsiz 

Bedelsiz 
Sen 
Ben 

Ve de sevgiler aşklar vurgunda 
Acımasız 

Sevgisiz 
Karanlık ayaklar altında tüm mavi beyaz yürekler 

Kör ve kahpe 
Hep bir yasakta 

Ve benim 
Anlımda 
Bir dağ ateşi 

Hep inadına 
Dilimde tehlikeli 
Deniz türküleri 

Aklım Spartaküs 
Aklım Che 

Bir Arap kısrağının yelelerinde takılı yüreğim üstelik 
Rüzgârlarında asi. 

ÖZAY SAĞLAM

Çarşamba, Eylül 17

Kader 'kef'le yazılınca 'Keder' okunuyor


ben gök yarılacak da tüm sırlar üzerimize gürleyerek yağacak diye nefesimi tutup gözlerimi kapadım.
herkes öyle yapmış ama onlar bilinmezliğin hazzını tatmaya yummuş ziyalarını.
ben daha alışacağım o zaman.
rindlerin keyfi yerinde, zahidler sıkıntıda olduğunda ben korkunun avcunda kalıveririm yoksa.
harâbâtı görenler her biri hâletin söyler
safâsın nakl eder rindân, zâhid sıkletin söyler“

***
aslında ben onu bugün daha bir sevdim. düşlerimizi tokuştursak da denize denize eğsek ya başımızı. o zaman olur.
“birisi çekip alsa ya bizi.. bu dipsiz kuyudan” der demez o, endişeden kaskatı olmuş duvarları bir bakışımızla deleriz sandım.
aklımızdan geçenleri saymadık. ama yakıştı birbirine bir yığın çıldırmış şarkı sözü de kolumuza girince.
ben daha düş kuracağım o zaman.
akıldan muafiyet diye birşey olmasa gerçek saray olmazmış yoksa.
ne zapt-ı hâkim-i şer’i, ne hükm-i zâbit-i aklî
cünûn iklîmini seyreyleyenler rahatın söyler”

***

dilimden düşen her sözde biraz buğu var
söylediğim herşeyi bana boyuyorum o zaman.
çingene çalınca yiğit, naçar söyleyince hafif…
halimi anlatmaya bu yorgunlukla kalkmazdım yoksa.
meyân-ı güft ü gûda bed-meniş, îhâm eder kubhun
şecaat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler“

"insanla insan arasında değil, insanla kelime arasında"

Cumartesi, Eylül 13

Sanal AŞK

            İnternet hayatımıza girdiğinden bu yana konuşuyoruz, sanal âlem aşklarını. Neden bu kadar cazip, nasıl bu kadar yoğun olabiliyor, diye şaşarak sürekli takibe alıyoruz. Hatta üzerine araştırmalar bile yapılıyor artık. "Aslında günlük hayatımızda ne oluyorsa, internette olan da aynı şey" demek mümkün ama durum o kadar basit değil. Çünkü, internet başlıbaşına bir fenomen. 
          Mesela istemediğiniz bir tek harfi bile yazmazsınız, kimse de yazdıramaz. Mimiklerinizin karşıdaki tarafından görülmesi mümkün değildir, gözlerinizi kaçırmanıza da gerek yoktur orada. Siz ve klavyenin üzerinde dolaşan parmaklarınız yönetir her şeyi. Ve karşınızdakinden sıkıldığınızda kolayı var; tek tıkla atarsınız o anda hayatınızdan ve "Bağlantım koptu" diyebilirsiniz. Buraya kadar hoş ama internet aşklarını yeniden gündeme taşıyan olaylar, hikâyenin geri kalanında birçok soruna işaret ediyor...
            Psikolog ve psikiyatrlara göre, internet de diğer tüm bağımlılıklar gibi ele alınması gereken önemli bir sorun ve ne yazık ki, hayatını sadece klavyenin başında geçiren insan sayısı giderek artıyor. İşte uzmanların görüşleri....,
  • "Bunun başlı başına bir kişilik sorunu olduğunu unutmadan tarif etmek gerekirse; durum, kişi veya herhangi bir nesneye karşı yoğun ihtiyaç ve istek duymak ve onsuz olamayacağını düşünmek olarak tarif edilebilir"
  • "Kişi bu duygu karşısında sürekli yenik düşeceği için kendisini durduramaz, frenleyemez. Yetersizlik ve çaresizlik duyguları çok yoğun yaşanabilir. Evlilik yaşantısında da bu veya buna benzer davranışlar gösteren tarafların her zaman sorun yaşama riskleri vardır. Ancak internet bağımlılığında farklı bir durum daha yaşanır. Eğer sorunlu bir evlilik yürütülüyorsa, sevgi erozyonu yaşanmışsa kişiler zaten ilişkiden soğur ve arayışlar başlar. Bu durumda, eşler arasında sağlıklı olması ve gelişmesi gereken duygusal aktarım artık başka bir kanala kaymıştır. En kolay ve yakın yol seçilir. Ve aldatma hali, internet yoluyla çok kolay ve evin içinde yaşanabilen bir durum yaratır. Kişi bir başkasıyla ilişkisini kolayca saklayabilir çünkü internetten bir saniyede uzaklaşabilir."
  • "Başka biri gibi olma ya da farklı özelliklere sahipmiş gibi görünme oyunlarının oynandığı sanal dünyanın içinde kaybolmak çok kolaydır. Bu kaybolmalar, evlilikte sorun yaşayan bir kişiye çok iyi de gelebilir. Ve bu iyi hissediş evlilikleri bitiş noktasına sürükleyebilir."
  • "İnsanların kendilerine, kişisel gelişimlerine zaman ayıramadığı bir durumda ilişkilerine ve evliliklerine de zaman ayırmaları beklenemez. Bu durum taraflardan birinin zorlaması ile belki bir süre idare edilebilir, ancak uzun sürmez. İlişkilere zaman ayırmak; değişen kimlik ya da durum içinde yeni tanıyışlar ya da kendini anlatışlara bırakmayı gerektirir. Bu imkânın olmadığı evliliklerdeki paylaşım azlığını artık herkes kabul etmeye başladı. Bu paylaşım azlığı sürdüğü müddetçe, sanal ilişkilerde hızlı artışlar olmaya devam edecektir." (Uzman Psikolog Neşe ÖZKARSLI/NPİ)AKTUELDERGİ

Sanal Aşk

Sanal sevgiler, sanal sevişmeler 
Sanal duygular, sanal buluşmalar 
Gerçek aşklar ve duyguların 
Cenazesi kalkıyor bugün

Bir anlık hüzünlü yansımalar 
Bir veda havası derinden 
İki nokta üst üste, yanına parantez 
Sığdırmışız koskoca gülümsemelerimizi

Son sürat girdik milenyuma 
Duygular ayaklar altında 
Sanal sevişmeler zengin 
Yüzyüze buluşmalar fakir

Seviyormusun beni 
Evet çok seviyorum seni 
Ne kadar kolay yazılır olmuş 
Hiç görmeselerde birbirlerini

Tekin Karaçoba

Perşembe, Eylül 11

VE DEĞERLİSİN...


Bir süre sonra,
bir eli tutmakla, 
bir ruhu zincirlemek arasındaki 
ince farkı öğrenirsin,

Ve aşkın yaşlanmak,
birlikte olmanın da güvende olmak
anlamına gelmediğini öğrenirsin.

Ve öpücüklerin sözleşme
ve hediyelerin de vaat olmadığını
öğrenmeye başlarsın.

Ve yenilgileri
başın dik ve gözlerin açık 
karşılamaya başlarsın,

bir çocuğun üzüntüsü ile değil,
bir yetişkinin zarafeti ile...

Ve herşeyi,
bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin,
çünkü yarın ile ilgili herşey belirsizdir.

Bir süre sonra güneş ışığının
yakıcı olduğunu öğrenirsin,
eğer fazla maruz kalırsan.

Bu yüzden 
başka birisinin 
sana çiçek getirmesini beklemeden
kendi bahçeni yarat
ve 
kendi ruhunu kendin süsle.

Ve göreceksin ki dayanıklısın
ve kuvvetlisin
ve değerlisin...
Veronica A. SHOFFSTALL

DURUM ŞİİRLERİ

Yoksa ben ölmek yerine
'durum şiirleri'mi yazsam???

1
İhanetler silsilesinden geçtim
Ne aşk, ne arabesk sevgilim
Ben gerçekten kederdeyim

2
Mart yine soğuk geçti, uzadı sakallarım
Düşman gibi bilinen tarafların ortasında şaşırıp
kaldım
(Eski yoldaşlarım,
Yargısız infaz timleri,
Ve bir de kirletilen doğanın sayrılık melekleri
Üçlü bir ölüm çaprazına aldılar beni...)

3
Ne zaman düşünsem aynı
Ne zaman üşürsem yağmur yağar
Yoksullar koşar sokakta,
Şimşek üstüne yıldırım,
Yıldırım üstüne şimşek iner başıma

4
Sokaklar umutsuz dolaşılmıyor
Şiir desen işsiz ve aç yazılmıyor
(Bozkırda da öyleydi
Yalnız kaldığımda
İki dağ arasında aç ve umarsız
Sular beni çekerdi
Orda; kille yıkanırdım başıboş akan kül nehrinde
Dorukları kimin için boyardım şehvetin kızıllığına
Belli değil sevgilim;
Ben neleri sevmişim, kimlere bağlanmışım bilir miyim
Şimdi ama, tek şey varsa bildiğim;
Ormandaki kuşlarına aşıktım,
Tıpkı tutkunlara edilen ihanetler gibi,
Baharlarına doyamadan ayrıldım
Bütün ömrüm
Ufkun o tatlı renkleri altında geçecek sanmıştım...)

5
Uzun yıllar bu şehirde
İşsizlikle iş arasında gidip geldim,
Cebim para görmedi,
Hangi sofraya baktıysam,
Gözüme emeğin teri kaçtı, yememe gerek kalmadı
Hangi özneye bağlandıysam
Sonunda öteki eliyle beni tokatladı,
Açtığım musluklar
Yüzüme çarpacak bir yudum su akıtmadı...
(Geçtiği yollardan sadece toz çıkarırdı araçlar
Şimdi yağmurda bile koku var;
Mıncıdı çöp, mıncıdı toprak, mıncıdı beton yığınlar)
Evler sokaklar küçüldükçe insanlar iyice domuzlaştı
Okullar paralandıkça medreseler mantar gibi çoğaldı
İşportaya düşmüş bir mal gibi
Caddelere serer oldum kıldığım bütün namazları

6
Dedim ya şiir
Umutsuzken yazılmıyor sevgilim
(Kitaplara bakarken Beyoğlu sahaflarında
Müslüman bir matbaacı
Abi gel hele, gel otur dedi
Sanki benden yüz yıl önce doğmuş gibi;
Biz seni tanırız, yetmedi mi kitaba verdiğin para
Sen işçi değil efendi olacak adamdın ama...
Madem ehli İslamız
Madem birbirimize yardım için varız, dedi,
Ve benzeri bir sürü kocakarı öğüdünden sonra;
Sigortasız bir şapka geçirdi başıma.
Aslında şapka mıydı geçirdiği, kazık mı belli değil,
Belli olan tek şey varsa sevgilim, geceyi gündüze kararacağım
Ve örtüldüğüm bu çöplüğün altında
Sonuna kadar senin için çırpınacağım...)

Sevgilim,
Ah benim yanlışlarım yüzünden, asyada
Ölümünü bile örgütleyip öyle örten sevgilim
Keşke ölmeseydin, keşke ölmeseydin
Sevgilim bu yaştan sonra gulyabani
Bukalemun ve hayalet gibi
Nasıl gezersin bu şehri, nasıl gezerim...

7
Çekin üstümden, bütün ışıkları çekin
Yönümü saptayamıyorum öğle vaktinde bile
Güneş değil batışa sürüklenen benim
Karanlık bir hücreye hapsedin beni
Orda
Işıkla gölgeyi karıştırıp
Resimle yapmalıyım bir zaman
Karda izi okunmayan giz'li bir ceren
Ve sokak fırtınalarında uçmayacak kadar
(Belki bir yer altı kayası gibi) ağır olmalı resimdeki kadınım
Olmazsa simler çekmeliyim üstüme
Bütün aşıklar öldü, bütün aşklar kirlendi madem
Aşksız ve kadınsız
Gebermeliyim bu şehirde

Sabah şebnemi kadar kısa olmalı hikayem
Kürdistan'da kirletilen masum aşiret kızı
Ve dağda düşmüş bir gerillanın kesilmiş hızı gibi
Benliğinizi sarıp, iliklerinize kadar titretmeli sizi

Su istedi, toprak istedi deyin, kurumuş çiçeklerine
Bir kuyu açabilseydi,
Bir kova, çıkrık olabilseydi
Sorabilseydi kuyunun başına gelen herkese
Sorabilseydi
Mutluluk taşırdı onu bizlere...

8
Ne kadar düşünsem aynı
Ne zaman üşürsem yağmur yağar
Yolum değilse bile sevgilim
Benim sonum belli
Sevginin ince tülüyle sarmadıkça ben seni (sen beni)
Yine kana düşerim hiç yoktan
Yine davalar açılır aleyhimde...

Soysal EKİNCİ

Salı, Eylül 9

SEVGİYE YER KALMADI!!!



Uzakdoğu'da bir Budist tapınağında geçmiş bir olayı anımsadım.Bu tapınak bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu ve burada geçerli olan incelik,anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, kapıda tokmak ya da çan, zil türünden ses çıkaran bir gereç yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı,içerdeki "bilgelik arayıcısı" kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı.
Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. İçerdeki bir süre kayboldu,sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve kabı yabancıya uzattı.


Bu "Yeni bir aracıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz" demekti.
Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını dolu kabın içindeki suyun üzerine bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerdeki Budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı.
Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardır.
Bu sevgiydi ve sevgiye her zaman yer bulunurdu.

Nicedir hayatımızda sevgiye yer bulamadığımızı düşündüm. Bize sevgiyi anlatan bir olayı haber yapamıyoruz. Bize sevgiyi anlatan bir kişiyi dinlemiyoruz. Bize sevgiyi anlatan bir duyguyu görmüyoruz. Bize sevgiyi anlatan bir yazı yazmıyoruz, böyle bir yazıyı okumuyoruz.
Bir Polanya filminde Nazi dönemi anlatılıyordu.Nazi komutanı güzel bir evi komutanlık merkezi yapmıştı.Evin güzel sahibesi üst kata çıkmıştı ve az görünüyordu.Komutan bu kadına âşık olduğunu anladı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
- Madam, aşkımız beni zayıf düşürüyor.
- Hayır komutan, sevginiz sizi insan yapıyor.
İnsan ruhu da doğanın bir parçasıdır ve doğa gibi boşluk kabul etmez. İçinde sevgiyi barındıramayan insan nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır.
Nefret etmeden birine kötülük yapamazsınız.
Nefret etmeden birini öldüremezsiniz.
Nefreti içinde barındırmak isteyen insan önce kendisinden nefret etmek zorundadır.
İçinde nefreti yaşatan insan yüreğindeki sevgiyi kovmuştur. Artık onu bulması çok zordur ve bunun ağır bedelini ödeyecektir.
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.

Acımak sevgi değildir, üstünlüğün kabulüdür.

Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır.

Bağımlılık sevgi değildir, gereksinmenin karşılanmasıdır.

Sevgi, değer vermesini bilmektir.

Sevgi,yaşama hakkını kabul etmektir.

Sevgi, varolmaktan kıvanç duymaktır.

Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.

Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.

Sevgi, bütün yapay ayrımların hayattan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir.
Sevgi, insan olmaktır.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine parayı koyduk.
Para için yaşıyoruz, para için eğitim görüyoruz, para için meslek ediniyoruz, para için çalışıyoruz, para için birbirimizi çiğniyoruz, para için birbirimizi aldatıyoruz, para için savaşıyoruz.

Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk.
Üstün olmak için yaşıyoruz, üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı olmasına çalışıyoruz.
Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve nefreti içimize çağırdık.
Birbirimizden nefret ediyoruz nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle öldürüyoruz.
Para, üstün olmak ve nefret etmek hayatımızı dolduruyor.
Hayatımız da savaşlarla, dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla geçiyor.
Sevginiz olmadıktan sonra daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha çok toprağınız, eviniz arabanız, malınız olsa ne olur?

Sevginiz yok ve hiç bir şeyiniz yok.
Belki de yeniden öğrenmemiz gereken budur.
Erdal ATABEK