bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: Kısa kısa kıs'sa'dan his'se

Pazar, Mart 16

Kısa kısa kıs'sa'dan his'se

  • En uzun küfürler Türkçe'dedir. Diğer dillerde bu kadar uzunu yoktur. Onlarda düello vardır, bizde pusu
  • Onlara hükmederiz ve birisine inek, at, eşek, köpek dersek hakaret sayılır. Ama aslana hükmedemeyiz. Biri aslanım dediğinde çok hoşumuza gider. İş mi yani!!!
  • Neden ülkemizin dünya çapında tanınmış bir adamı yok? Picasso adı Türkiye'nin önünde gider. 1962 yılında çalıştığım gazetedeki ofisimin kapısı çalındı. Çalındığında dimdik kıpırdamadan durduğumuz marşımızın yaratıcısı Mehmet Akif'in oğlu karşımda. ‘20 liran var mı’ diye sordu. Bir hafta sonra bir çöp bidonunda cesedini buldular. Devletin bölünmez bütünlüğü neye yarar? Çanakkale Savaşları bu kadar övüldü de ne oldu sanki? 300 bin kişi gitmedi mi orada? Osmanlı tarihi şanlıdır deyip duruyorlar. Nedir bunun şanı? 1'inci Mustafa en sevdiğim padişah. Sünnetsizdi tahta çıktığında. Tahta çıkan kaç sünnetsiz padişah vardı? 36 padişahın 14'ü, 44 sadrazamın hepsi idam edilmiş. Bu mu anı şanı? Eğitim okulda olmaz. 7 yaşına kadar evde olur. 2500 sene hangimizin adı anılacak? Ben üçüncü kuşaktan sonrasının adını hatırlamıyorum. Pir Sultan Abdal ne oldu? İdam edildi. Yaşantımda o kadar çok başbakan gördüm ki. Suat Hayri Ürgüplü'nün, Naim Talu'nun adını kim hatırlıyor? Orhan Veli'yi tanırsınız azıcık. Peki ya babasını? Nasıl ve ne şekilde öldüğünü bilir misiniz? Tarihimizi ve sanatçımızı tanımamız gerekmez mi? Yazarların yazıları neden bu kadar korkutuyor? Neden 5, 10, 20 sene veriyorlar?
  • Yeryüzünde değişim diye bir şey var, öyle değil mi? Muhafaza etmek demek, değişime hayır demektir diyorum sana. Elektrik gelmiş, ben mum yakacağım demektir muhafazakarlık!
  • Ben yaptığım işi seviyorum. İnsan yaptığı işi seviyorsa, bir de 'vatanı sevmek' diye ayrıca bir meslek çıkmaz ortaya. Vatan sevmek bir meslek midir Allah aşkına? Bir de 'Vatan seni seviyor mu?' diye sorarlar adama.
  • Osmanlı’yla övünen bir adamın bu dünyada yaşama hakkı yoktur. Tarihle övünmez insanlar. Artı getiren insanlarla övünür­ler. O da bilim alanında olur. Siyasetle övünülmez hayatta. Bilim tari­hiyle, sanat tarihiyle övünülür. İnsanlığın ortak malıdır bunlar. Siyaset tarihi insanlığın ortak malı değildir.
  • Terör deyip deyip duruyorlar. O zaman sormak lazım PKK... Düşman mı yoksa suçlu vatandaş mıdır terörist. Bu kavramları yerli yerine oturtmak gerekir. Suçlu vatandaşsa, kolluk kuvvetleri yakalar, yargıç karar verir, savunmasını alır. Düşmanla ise asker mücadele eder. Onu da yakaladığın zaman senin yerli kanunların çalışmaz, Cenevre anlaşmaları devreye girer. Şimdi bunları konuşacağın kimse yok Türkiye'de. Asıl tehlike bu.
  • Sevgi göremeyince insan beğenilmek ister. Onun için mi yazdın dersen onu ben dışarıdan göremem. Gorki'nin hayatına bakarken gördüm aynı şeyi de, acaba bende de mi öyle oldu dedim. Şiir yazmaya başladım ve üçüncü sınıftayken şiirim basıldı. Maksat babama filan "ben yalnızım" diye mektup göndermek o zaman. Yalnız hissediyordum. Zaten annem beni dövdüğü için babam o mektebe koydu beni. Hasan Paşa'nın torunuyum ben. Hasan Paşa da Kırımlı bir göçmen. Şimdi kendi ailesiyle övünme modası var mı bizde? Benim dedem Erzurum'da ilk kadını idam etmiştir maalesef: Şal Hatun. - Neden idam etmiş? - Şapka isyanı yaptılar orada. 15 kişi şapkaya karşıyız diye yürüdü. O kadın da idam edilirken "Ben zaten hatun kişiyim, nerden şapka giyeyim" demiş. Bu üzücü bir şey ama insan objektif olmalıdır. Bizde bir övünme açlığı vardır. Kimse "Ben aldığım parayı geri vermem, ayağım da kokar" demez.
  • Demek ki Cumhuriyet dönemini yeniden otopsi masasının üzerine yatırmak lazım. Biz neyin farkında değildik? Şimdi televizyonlarla birlikte Türkiye'nin gerçekleri ortaya çıktıkça paniğe kapılmaya başladık. Şimdi bizim sandığımız Türkiye ile gerçek Türkiye el sıkışmaz oldu. Endüstri devriminden geçmediğimiz için fabrikada işçiler yürümüyor, ister istemez bu tepki mahallede kaldı. Mahalledeki insanlar o yoksulluğun içinde kendisinin kimliğini "öteki dünyada yaşamak" üzerine değerlendirmiş olacaktır. Orada da huri kızları var, kevser şarabı var. Bu dünyada olan her şey öbür dünyada var. Burada sahip olamıyorum ama orada sahip olacağım, diyor o da.
  • Hiç bir Alman kalkıp da “Ben Almanım, Protestanım” demez. “Diş doktoruyum, inşaat mühendisiyim” der. Hangi yaşam formasyonuyla hayatını kazandığının kartvizitini koyar önüne. Biz ne diyoruz; Türk’üm, Müslümanım. Bu bir şey üretmiyor ki! Çabamızla elde etmemişiz. Halbuki adam şu kadar sene o formasyondan geçmiş. Hiç kimse kalkıp açık deniz kaptanlarıyla röportaj yapmıyor bizde; bak her tarafımız su. Sor bakalım, bir anket yapalım, İstanbul’un içinden deniz geçiyor; İskele-sancak ne demek?
  • Victor Hugo’nun "Sefiller"ini ilkokulda -sanırım 40 sayfalık bir versiyonundan- okumuştum. Bir de Andersen Kardeşler var mesela. Çocuk diye bir şey olur mu bir kere? O da bir insan. Alay etmeye kalkıyorlar çocuklarla. Tabii şunu da sormak gerek: O çocuk mutlu mu olsun, başarılı mı? Mutlulukla başarı yan yana gelmez. Çaykovski’nin, Vivaldi’nin hayatını merak eden biri çok daha farklı bir anne - baba olur. Yani kentli olmak lazım; oysa göçebeyiz hepimiz. Bu, yerleşik bir hikâyedir. Aynı evde 150 sene oturmadan şehirli olunmaz. O zaman bir kütüphaneniz de olmaz! Aynı evde 5 kuşağın doğup öldüğünü gördük mü biz?
  • Üç türlü okuma vardır: Birincisi zorunlu okuma; mektep kitapları. İkincisi öğrenmek için okuma. Üçüncüsü ise zamanı unutmak için, zevk için okuma...

Çetin Altan'dan

Hiç yorum yok: