Soğumuştu yüzü öptüğümde...
Oysa daha birkaç saat önce sıcacıktı, öpememiştim.
Çatmış kaşlarını hatırlıyorum, gürleyen sesini.Çocuk boyumun üstünden baktığımda dev gibi gözükürdü. Yüce, güçlü, hükmeden. Kanımda kanı, hücremde hücresi vardı. Bilirdim. Babamdı.
Babam olduğu için de aramızda uçurum örmüştü onun çocuğu olmam. Korkuyordu sanırım. El’den gün’den sonraydı yerimiz nazarında…El gün kim ise tanımazdık, bilmezdik, diyecekleri her ne ise? dedirtmemek de idi marifet zahir...
Doğru insanlar yetiştirecekti. Kararlı idi. Namuslu, okumuş, hamarat, becerikli. Yetiştirecek ve kocasına teslim edecekti.
Asla boynumuzu eğmedi hiçbir yerde.
Borcu olmadı ödenmemiş, kimseye kötülük etmedi, ah almadı.
Biliyorum, tanıyorum onu. babamdı...
Tanımadı oysa evlatlarını. Bilmedi. Bilmek de istemedi. Bacak bacak üstüne dahi atmadan, resmiyet içinde sohbet ettik. Bir makama çıkar gibi.
´Ben varım´ derdi üstüne basa basa... Bir sorununuz olunca söyleyin ´ben varım´ ...Ve çelişki??? Tam da burada başlardı, ‘O’nun istediği gibi evlat olabilirsek zaten sorunlarımız olmazdı.’
Yalan söyledim babama...Yalan söylemenin acizlik olduğunu söylerdi. Nefret ederdi yalandan...Ama mutlu idi. Yalanlarım onu mutlu kıldı. Huzurlu kıldı. El’e gün’e karşı memnun kıldı.
Bilir miydi acaba, anlar mıydı gözlerime baktığında. Babamdı.
Anlayamadı,
belki gözlerime de hiç bakmadı.
Ona yalnızca bedeni ihanet etti. Ciğeri habis üretti. O habise meydan okudu. Hatta yaptığı ve ona yakışan en iyi şeyi yaptı. Yokolmasını emretti. Önce gözlerindeki ışık zayıfladı. Sonra saydamlaştı teni, inceldi. Dökülmelerini görmemek için saçlarını kestirdi. Kolunda siyah kılıflı ilacının aparatları, damarlarında cisplatin dolaşırken, ´gidin siz. çocuklarınıza bakın. ben iyiyim´ diyordu. Direndi, acılarını, yetersiz nefesini, terini, ateşini gizledi. Kendini kayberek, gözlerini acil servisinde açtığında ´Bir anne çocuklarını ve eşini yalnız ve yalnız anne babasının cenazesi için gecelerde konu komşuya bırakır´ dedi...
Anne idim evet. Agucuklar yapan bir bebeğim ve okuma telaşında bir kızım vardı. Ve bir de gözyaşlarım. Karanlığım. Bir zamanlar sevdiğim, inandığım, saydığım kocam içki şişelerinin içinde ve bir başka kadının çıplaklığında kaybolmuştu. Karanlığımın içinde bekliyordum. Herkez bekle diyordu. Babam için bekle. O bunları taşıyamaz diyordu. Bekledim BABAM İÇİN. Beklerken hırçınlaştım. Hırçınlığım tokat oldu yüzümde. Zapta geçti karakollarda. Hastane adli kayıtlarında rapor oldu. Yine de BEKLEDİM. Babam için. Bilmemesi için. Selamlar söyledim ona damadından. Sık sık yurt dışına gönderdim. Agucuk yapan bebeğim ba ba demeye başladı. Emekledi. Ayağa kalktı. Yürüdü. Kızımın okuma bayramlarını kutladık. Yaz tatili bitti. Yeni çantası ve önlüğüyle okuluna başladı. BEKLEDİM. Hepimiz bekledik. Ölümü bekleyenler çabuk yorulurmuş ya, yorulmadım...Bekledim.
Babam konuşmuyordu artık. Perdeleri açtırmıyordu anneme. Karanlığa alışmam lazım diyordu. ‘Yenemedim’ sözleri dökülürken ağzından gözyaşları parlıyordu. Yorgundu, cephanesi tükenmişti. Teslim oluyordu. Onun teslimiyetini izliyorduk, boğazımızda bir yumruk büyüyordu…
Gece yarısı çalan telefon da annemin sesi...
Gel. Baban kötüleşti, seni de istiyor...
Bakıcı kadına emanet ederken çocuklarımı beynimde aynı ses...
cümleler...
Bir anne yalnız ve yalnız çocuklarını anne ve babasının cenazeleri için gecelerde başkasına bırakır...
Başını kaldırarak sadece ´geldin mi´ dedi.
Geldim...
Ve biliyorum babam..
Biliyorum.
Acil Serviste bir kabin içinde gün ağırdı üstümüze...
Oksijen maskeleri, iniltilerinin üstüne güneş doğdu.
Soyunmak istedi...
Neden Baba dedim.
´Ölüyorum. Doğduğum gibi ölmek istiyorum´ dedi.
İzin vermedim.
Ve düzelecekti.
İnanmıyordum. İnanmıyordu.
İnanmak inandırmak istiyordum.
Direniyordu, direniyordum…
Sonraki gündü...
Cuma ya da başka bir gün...
Ve nefes...
Nefes alınıp verilen..., Verilip bir daha alınamayan...
70 yıllık yaşam, kavgaları, mutlulukları, gözyaşları, hayalleri, söyledikleri, söylemedikleri, alın teri, dünyaya getirdikleri, tükettikleri...
Söylediği gibi, ateşi yüksek diye çırılçıplak soyduğumuz haliyle, doğduğu gün gibi çırılçıplak aldığı o ilk nefesin diyeti için verilmiş son nefesinin suskunluğunda, tek başına, ardına bile bakmadan BABAM ÖLDÜ...
Morg´da herhangi bir numara idi. Söyledik numarasını, dolabından çıkartıldı. Ambulansa kondu. Yanına bindim.
Beraber gelmiştik. Beraber döndük.
Üzerine damlayan kanı kurumuş çarşafı bağlanmış...
Kapılar kapandı. Yola çıktık. Çözdüm düğümünü. Yüzü beyaz, kıpırtısız. Cevapsız. Öptüm. Doya doya.
Öpemediğim tüm günler için öptüm.
Çocukluğum ile öptüm. Gençliğim ile.
Öpülmediğim aklıma düştü...doğruydu ya, umurumda değildi.
Öptüm, sarıldım. Buz gibiydi. Soğuktu yüzü...
Yarım açık feri sönmüş gözlerinin içine baktım.
Babam dedim. Sana yalan söyledim babam. Sana senin için yalan söyledim. dedim. Anlattım her şeyi.
Aramızda tek bir yalan kalmadan helalleştim.
Oysa daha birkaç saat önce sıcacıktı, öpememiştim.
Çatmış kaşlarını hatırlıyorum, gürleyen sesini.Çocuk boyumun üstünden baktığımda dev gibi gözükürdü. Yüce, güçlü, hükmeden. Kanımda kanı, hücremde hücresi vardı. Bilirdim. Babamdı.
Babam olduğu için de aramızda uçurum örmüştü onun çocuğu olmam. Korkuyordu sanırım. El’den gün’den sonraydı yerimiz nazarında…El gün kim ise tanımazdık, bilmezdik, diyecekleri her ne ise? dedirtmemek de idi marifet zahir...
Doğru insanlar yetiştirecekti. Kararlı idi. Namuslu, okumuş, hamarat, becerikli. Yetiştirecek ve kocasına teslim edecekti.
Asla boynumuzu eğmedi hiçbir yerde.
Borcu olmadı ödenmemiş, kimseye kötülük etmedi, ah almadı.
Biliyorum, tanıyorum onu. babamdı...
Tanımadı oysa evlatlarını. Bilmedi. Bilmek de istemedi. Bacak bacak üstüne dahi atmadan, resmiyet içinde sohbet ettik. Bir makama çıkar gibi.
´Ben varım´ derdi üstüne basa basa... Bir sorununuz olunca söyleyin ´ben varım´ ...Ve çelişki??? Tam da burada başlardı, ‘O’nun istediği gibi evlat olabilirsek zaten sorunlarımız olmazdı.’
Yalan söyledim babama...Yalan söylemenin acizlik olduğunu söylerdi. Nefret ederdi yalandan...Ama mutlu idi. Yalanlarım onu mutlu kıldı. Huzurlu kıldı. El’e gün’e karşı memnun kıldı.
Bilir miydi acaba, anlar mıydı gözlerime baktığında. Babamdı.
Anlayamadı,
belki gözlerime de hiç bakmadı.
Ona yalnızca bedeni ihanet etti. Ciğeri habis üretti. O habise meydan okudu. Hatta yaptığı ve ona yakışan en iyi şeyi yaptı. Yokolmasını emretti. Önce gözlerindeki ışık zayıfladı. Sonra saydamlaştı teni, inceldi. Dökülmelerini görmemek için saçlarını kestirdi. Kolunda siyah kılıflı ilacının aparatları, damarlarında cisplatin dolaşırken, ´gidin siz. çocuklarınıza bakın. ben iyiyim´ diyordu. Direndi, acılarını, yetersiz nefesini, terini, ateşini gizledi. Kendini kayberek, gözlerini acil servisinde açtığında ´Bir anne çocuklarını ve eşini yalnız ve yalnız anne babasının cenazesi için gecelerde konu komşuya bırakır´ dedi...
Anne idim evet. Agucuklar yapan bir bebeğim ve okuma telaşında bir kızım vardı. Ve bir de gözyaşlarım. Karanlığım. Bir zamanlar sevdiğim, inandığım, saydığım kocam içki şişelerinin içinde ve bir başka kadının çıplaklığında kaybolmuştu. Karanlığımın içinde bekliyordum. Herkez bekle diyordu. Babam için bekle. O bunları taşıyamaz diyordu. Bekledim BABAM İÇİN. Beklerken hırçınlaştım. Hırçınlığım tokat oldu yüzümde. Zapta geçti karakollarda. Hastane adli kayıtlarında rapor oldu. Yine de BEKLEDİM. Babam için. Bilmemesi için. Selamlar söyledim ona damadından. Sık sık yurt dışına gönderdim. Agucuk yapan bebeğim ba ba demeye başladı. Emekledi. Ayağa kalktı. Yürüdü. Kızımın okuma bayramlarını kutladık. Yaz tatili bitti. Yeni çantası ve önlüğüyle okuluna başladı. BEKLEDİM. Hepimiz bekledik. Ölümü bekleyenler çabuk yorulurmuş ya, yorulmadım...Bekledim.
Babam konuşmuyordu artık. Perdeleri açtırmıyordu anneme. Karanlığa alışmam lazım diyordu. ‘Yenemedim’ sözleri dökülürken ağzından gözyaşları parlıyordu. Yorgundu, cephanesi tükenmişti. Teslim oluyordu. Onun teslimiyetini izliyorduk, boğazımızda bir yumruk büyüyordu…
Gece yarısı çalan telefon da annemin sesi...
Gel. Baban kötüleşti, seni de istiyor...
Bakıcı kadına emanet ederken çocuklarımı beynimde aynı ses...
cümleler...
Bir anne yalnız ve yalnız çocuklarını anne ve babasının cenazeleri için gecelerde başkasına bırakır...
Başını kaldırarak sadece ´geldin mi´ dedi.
Geldim...
Ve biliyorum babam..
Biliyorum.
Acil Serviste bir kabin içinde gün ağırdı üstümüze...
Oksijen maskeleri, iniltilerinin üstüne güneş doğdu.
Soyunmak istedi...
Neden Baba dedim.
´Ölüyorum. Doğduğum gibi ölmek istiyorum´ dedi.
İzin vermedim.
Ve düzelecekti.
İnanmıyordum. İnanmıyordu.
İnanmak inandırmak istiyordum.
Direniyordu, direniyordum…
Sonraki gündü...
Cuma ya da başka bir gün...
Ve nefes...
Nefes alınıp verilen..., Verilip bir daha alınamayan...
70 yıllık yaşam, kavgaları, mutlulukları, gözyaşları, hayalleri, söyledikleri, söylemedikleri, alın teri, dünyaya getirdikleri, tükettikleri...
Söylediği gibi, ateşi yüksek diye çırılçıplak soyduğumuz haliyle, doğduğu gün gibi çırılçıplak aldığı o ilk nefesin diyeti için verilmiş son nefesinin suskunluğunda, tek başına, ardına bile bakmadan BABAM ÖLDÜ...
Morg´da herhangi bir numara idi. Söyledik numarasını, dolabından çıkartıldı. Ambulansa kondu. Yanına bindim.
Beraber gelmiştik. Beraber döndük.
Üzerine damlayan kanı kurumuş çarşafı bağlanmış...
Kapılar kapandı. Yola çıktık. Çözdüm düğümünü. Yüzü beyaz, kıpırtısız. Cevapsız. Öptüm. Doya doya.
Öpemediğim tüm günler için öptüm.
Çocukluğum ile öptüm. Gençliğim ile.
Öpülmediğim aklıma düştü...doğruydu ya, umurumda değildi.
Öptüm, sarıldım. Buz gibiydi. Soğuktu yüzü...
Yarım açık feri sönmüş gözlerinin içine baktım.
Babam dedim. Sana yalan söyledim babam. Sana senin için yalan söyledim. dedim. Anlattım her şeyi.
Aramızda tek bir yalan kalmadan helalleştim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder