bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: Gösteri Toplumu

Salı, Mayıs 13

Gösteri Toplumu


Guy Debord “Gösteri bir imajlar toplamı değil, kişiler arasında var olan ve imajların dolayımından geçen bir toplumsal ilşkidir” diye yazar GÖSTERİ TOPLUMU’nda.
İnsanın kendi eline verilmiş gibi görünen hayat, özgürlük yanılsamasıyla insanı var olan dünyayı kendi rızasıyla kabul etme noktasına getirir böylece.
Hayatın kendi elinde olduğuna inanan insan tam bu noktada çoktan elinden alınmış hayatın hem kahramanı hem de kurbanıdır.
Gösteri burada elden çıkmış hayatı dolaylayarak insana iade ederken aynı zamanda da ona hayatın kendi elinde olduğu yanılsamasını verir.

Böylece var olan biçim itirazsız, olduğu gibi kabul edilir ki aslında kabul edilen gösteri toplumu’dur. Çünkü hayat, çoktan bir gösteri olarak temsile dönüştürüldüğü için zaten ortada hayat diye bir şey yoktur. İmajların dolayımından geçen ilişkiler de bir temsil olarak bir zamanlar dolaysızca yaşanan ilişkilerden uzak, temsili ilişkilerdir.
Aşkın imajı aşkın yerini almıştır. Dolayısızca yaşanan bir arkadaşlığın yerine arkadaşlık imajının kurguladığı ‘gösteri arkadaşlıklar’la yerimizi alırız gösteri dünyasında.

Dünyanın şiirden, adaletten, asaletten, kahramanlardan daha çok hakikate ihtiyacı var.
Akmaya, pervasızca yaşamaya, boşalmaya; “Yukarıda olanlar ‘asansörü’ denetim altında tuttukları için iniş-çıkışları ayarlayarak ve bundan daha önemlisi ‘asansörün’ varlığını ayakta tutarak toplumsal denetimi sağlıyorlar.
'Asansörün’ varlığına iman etmiş insanların bu anlamda yapacakları fazla bir şey yok; Bataille’nin söylediği gibi “faydacılık kurmacasının mahkumları” bir gün ‘asansörle’ yukarıya çıkabileceklerine inandıkları için, efendilerin bu vaadiyle kendilerine sunulan aşağılanmaya karşılık vermezler.
Böylece karşılığı verilmeyecek olan aşağılanma sürer gider.

İnsan eğer gücünün esirgiyorsa, yapabilecekleri varken yapmıyorsa, yapmaktan bir yollu korkuyorsa, ihmal ediyorsa, birtakım hesaplar yaparak kendini sakınıyorsa, harcarken pervasızca davranamıyorsa, biriktiriyorsa; “faydacılık kurmacasının mahkumudur.”
Kullanım değeri için kendilerini üretime adayan,
gelecekteki güzel günler için şimdilik sessiz kalan sözde muhalifler, devrimciler, hepsi…
Bu doğrultuda bir yanda aşağılama sürüp giderken bir yanda hayat sürekli ertelenir.
“Bu”, der Bataille “cömert, sefih ve aşırı olan her şeyin yok olması ve yerine evrensel bir vasatlığın geçmesidir."

Ortada mükemmel işleyen, her şeyin her an daha iyiye doğru gittiği düşünülen, piyasanın her haltı yediği bir yaşam var…

Her şeyin en ince ayrıntısına kadar tarif edildiği, yürümekten tutun da sevişmeye kadar her şeyin imaj bolluğu içinde içeriksizleştirildiği…

Zaten imajın içeriği yoktur.

Modern refah toplumu insanın üzerini ölü toprağıyla örtmüş gibi çıt çıkmaz.
Sessiz bir makine çalışmaktadır sanki. Arada bir orda burada çıkan gıcırtılar ise makinenin işbirlikçi uzmanları tarafından anında giderilir.
Sorun yoktur.
Karşı olsanız bile makinenin dışında nasıl bir yaşam olduğunu hayal bile edemediğiniz için ses çıkarmazsınız.
Verdiğiniz her şeyin karşılığını ancak bu saha içinde kalarak alacağınızı umduğunuz için akıllı uslu bir tüketici olarak kalmaktır en iyisi.
Günün birinde yukarıya çıkmayı bekleyerek her türlü aşağılanmaya katlanırsınız.
Uyum sağlamak buysa biz hakikaten ölmeyi yeğleriz.

Yerel düzeyde oluşan ‘kuantum boşlukta’ bir anlığına bile olsa eskinin işaretleri işe yarayamayacaktır.
Eski biçimden ayrışan enerji/imge parçacıkları oraya buraya sıçrar.
Diğer bir deyişle oluşan ‘kuantum boşluk’ kaotiktir.
Ayrışan parçacıkları eski biçimlerinde tutmaya çalışan otorite, yani ‘toplumsal kod’ tam bu noktada panikleyecektir.
Çünkü boşluk, ayrışan parçacıklara istedikleri gibi hareket etme imkan ve kabiliyeti verir.
Dil, bu boşluk içinde hızla eskidiği için söyledikleri gürültünün içinde kaybolup gider.
Şimdi, şu an yeni bir durumdur ve bu yeni durum yeni bir dil, yeni bir biçim isteyerek kendini belli eder.
Ancak o zaman kaotik olarak oraya buraya dağılan parçacıklar yeni bir biçim için bir araya gelecektir.
Nicelin nitele dönüşmesi için kuantum sıçrama…
Feshedilmesi gereken şey için…
Ortada devrimi ima eden bir şey olmasa bile gürültünün içinden kırık dökük bir cümle çıkabilir. En azından “toplumsal bağlayıcı etkenlerin tersine dönüşebileceğini” ima eden bir cümle…
O kırık dökük cümle gürültü bastırılıncaya kadar bize bir şeyler söylemeye devam edecektir: Şimdi, şu an hakikaten bir şeyler oluyor ve biz bunun olduğunun bilincine vardığımızda bu olanlar hakikaten olmuş olacak.

Söylenmemiş sözlerden,
susturulmuş isteklerden,
gerçekleştirebilsek nasıl olurdu bilemeyeceğimiz arzulardan oluşmuş bir hikaye aslında bu.

Yapılar dikildikçe ilerleyip geliştiğimizi düşünüyoruz yapısal olan her şeyin aslında ilişkisizliğin kaynağı olduğunu bilmeden.
İlerliyormuşuz gibi görünen bir yolda sona yaklaştığımızda ellerimizi bomboş görünce yaşanmamış bir yaşamın ağırlığıyla çöküp kalıyoruz.
O kadar borçluyuz ki yaşama…
Tatmin olmamış, yaşam tomurcukları hiç açmamış yaşamlar….
Artık miadını doldurmuş bir biçim bu ve bu biçimin yeni bir içeriği kabul etmeyeceği/edemeyeceği kesin.
Bu hikaye bitecek!..
Bu hikayenin bittiğini göreceğiz.
Hikaye elini yaşamın yakasından çektiğinde yeryüzü rahatlayacak.
Yeni bir “şen bilgi” olarak herkesin bir hikayesi olmasına rağmen hiçbir kimsenin hakikatinin olmadığını söylüyoruz.
Karşılıksız çıkan vaatler bir an’da insanı hakikatle baş başa bırakır, içimizde bir öfkeyle kalırız, yaşam geçip gitmiştir.
Öyledir, zaman öyle bir akar ki eğer siz de akmıyorsanız, akmadıysanız ölü olarak geçirdiğiniz yaşamın acısıyla ne yapsanız fayda etmez.
Siz geçmiyorsanız, duruyorsanız zaman geçer ve zaman geçtiğinden dolayı geçtiğinizi düşünürsünüz, yani fon hareketlidir, siz duruyorsunuzdur.
Bu yüzden zaman geçtikçe siz geçmediğiniz için geçememenin sıkıntısıyla pişmanlık duyarsınız. Akıp gidenin zamanı yakalamak gibi bir sorunu yoktur, çünkü insanın dışında, ondan bağımsız bir zaman yoktur ve varolan budur. Yalnızca varolan bir nabız gibi atar.

Bütün mesele ‘varolmak ya da varolmamak’tır.
Modern zamanlarda insanın en büyük sorunu varolmamasıdır.
Hakikaten olmayan bir şey olmuştur insan ve bu yüzden varolmayışın acısını yaşar içten içe.
Bu anlamda varoluşu engellenip durdurulmuş insanın hikayesidir tarih.
Uluer Aydoğdu

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba,

Yazımı sayfanıza aldığınızdan dolayı teşekkürlerimi iletmek istedim.

İçtenlikle.

Uluer Aydoğdu

butterflyeyes dedi ki...

Gerçekçi gözlemler, akıcı bir anlatım, çok yerinde tespitler içeren bir yazı...
Ben de teşekkür ederim....