bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: Makbule Atadan'dan

Pazar, Ocak 20

Makbule Atadan'dan




O yıllarda, henüz çocuklukla delikanlılık arasındaki ilk kilometre taşlarında.
Selanik'te Askerî Rüştiye'ye devam ediyor.
Annesi Zübeyde Hanım ve kızkardeşleri Makbule ile Naciye, çocuk Mustafa Kemal'e yaşının çok üstünde bir ilgi ve saygı gösteriyorlar.
Ata ve silaha karşı büyük bir sevgisi var.

O günleri, kızkardeşi Makbule Atadan şöyle anlatıyor:
“— Güzel bir tayı vardı... Mektebe dayımla beraber atla giderlerdi. Her cuma günü, annemi, beni ve Naciye'yi görmeye gelirdi.
Yine bir cuma dönüşüydü... Atın eyerini vurdu... Gemi taktı... Yola çıkmaya hazırlanıyordu... Yanına sokuldum:
— Ağabey!., dedim.
— Ne var?..
— Mektebe mi gidiyorsun?
— Evet!..
— Beni de alsana atın terkisine!..
— Olmaz!..
— Ne olursun?..
— Olmaaaz!..
— Ne var sanki, ben de geleyim seninle!..
— Olmaz dedik ya, hadi dön bakalım eve!.. Atına bindi ve gitti...”
-------------------------------------------------------------------------------------
O yıllarda sık sık görüştükleri Kolağası Rüknettin Bey'in iri siyah gözlü, uzun kirpikleri siyah gözlerini gölgeleyen güzel bir kızı vardı: Müjgân!.
Mustafa Kemal, çok duygulu ve romantik bir yaşın içindeydi. Arkadaşı Nuri (Conker) ile yaptığı özel sohbetlerindeki konular genellikle aşk üstüne, şiir üstüne, edebiyat üstüneydi. Ama ne var ki diğer delikanlılardan farklı olarak Mustafa Kemal, onurunu aşktan daha üstün tutuyordu.
Kolağası Rüknettin Bey'in kızı, aile dostları, Müjgân'dan hoşlanıyordu.
Mustafa Kemal'in Müjgân'ı sevmeye başladığını evin içindekiler de hissetmişler ama kendisine belli etmemişlerdi.
İçini açtığı, sırlarını paylaştığı tek arkadaşı o sıralarda sadece Nuri (Conker) idi.
Başbaşa dertleştikleri bir gün, Müjgân'a olan duygusallığını o denli açığa vurdu ki Nuri (Conker) dayanamadı:
— Mustafa!., dedi... Madem ki bu kızdan bu kadar hoşlandın... Söyleyelim Zübeyde Teyzem'e, gitsin istesin Müjgân'ı... Şimdi söz keser nişanlanırsınız... Sonra da zabit çıktığın zaman da, evlenirsiniz!..
Bu teklif karşısında Mustafa Kemal'in cevabı şudur:
— Benim tek taraflı hoşlanmam kâfi mi?.. Bakalım Müjgân da beni beğenecek mi?.. Şimdiden böyle, bir teşebbüste bulunmak doğru olmaz!.. Ya “Hayır!” derlerse, ya reddederlerse?..
Onurunu duygularına kalkan yapan —Askerî Ortaokul öğrencisi— Mustafa Kemal, iri sivah gözlü, uzun kirpikli Müjgân'm hâtırasını içinde saklamayı daha uygun bulmuştu.
Onurunu aşkından daha ön plânda tutan Mustafa Kemal, yakışıklı bir çocuktu. Kendisinin hoşlandığı kızlardan daha çok kendisinden hoşlanan kızlar vardı.
Bugün müze olan Selanik'teki tarihî evin yakınında oturan komşu kızları Nadire ve Hatice. O'nu uzaktan uzağa sevenlerin başında geliyordu. Özellikle Nadire. Mustafa Kemal'e delicesine âşıktı.
Nadire de, Hatice de, daha çok Cuma günleri “Zübeyde Hanım Teyze”lerine gitmek için can atarlardı. O zamanlar haftalık resmî tatil günü Cuma olduğu için Askerî okulun yakışıklı ve üniformalı öğrencisi Mustafa Kemal mutlaka evde bulunurdu.
Yine bir Cuma günü komşu kızları Nadire ile Hatice, annelerine sokularak âdeta yalvarırcasına:
— Zübeyde Hanım Teyzelere gidelim mi anne?., diye tutturdular.
Zübeyde Hanım Teyzelerine geldiklerinde Mustafa Kemal, arkadaşlarıyla gezmeye çıkmıştı. Anneleri Zübeyde Hanım'la sohbet ederken her iki kız da gözlerini pencereden dışarıya çevirmişler, üniformalı, sarışın bir delikanlının yolunu beklemeye başlamışlardı.
Bir aralık Zübeyde Hanım, Hatice'den bir sey istedi. Üst kata çıkan Hatice, sofadaki saksılardan bir kırmızı karanfil kopararak gizlice Mustafa Kemal'in yatak odasına daldı.
Yatağın yanıbaşındaki masada Mustafa Kemal'in açık bıraktığı bir ders kitabı duruyordu. Elindeki karanfili sayfası açılmış ders kitabının arasına koyan Hatice, heyecanla odadan çıktı ve Zübeyde Hanımın istediği şeyi alarak aşağıya indi.
Birkaç saat sonra Mustafa Kemal geldi. Misafirlere hoşgeldin deyip birkaç nezaket sözü ettikten sonra odasına çıktı. Bir de ne görsün... Tarih kitabının arasında kırmızı bir karanfil!..
Delikanlı Mustafa Kemal'in yatağının başucundaki kitaba bırakılan kırmızı karanfil karsısında neler düşündüğünü bilmemiz olası değil. Ama neler yaptığını söyleyelim!..
Aşağı katta annesi Zübeyde Hanım, kızkardeşi Makbule ve komşu misafirler biraz sonra Mustafa Kemal'in merdivenlerden inen ayak seslerini duydular.
Elinde kırmızı karanfil, mutlu bir bakışla misafir odasına girdi. Hatice'nin heyecan ve korkudan kıpkırmızı olan yüzüne tatlı bir nazar fırlattıktan sonra bir arkadaşı ile buluşacağını söyleyerek evin kapısından çıkıp gitti.
Oysa işin içinde garip bir terslik vardı. Komşu kızı Hatice, ablası Nadire'ye aşk elçiliği yapmak istemiş ve kırmızı karanfili —o sıralarda ağır bir tüberküloz hastalığı ile ruhen sarsıldığı yetmiyormuş gibi bir de Mustafa Kemal'e âşık olan— ablası Nadire adına bırakmıştı tarih kitabının arasına. Delikanlı Mustafa Kemal ise Nadire'den çok Hatice'ye ilgi duyuyor, odasına gizlice bırakılan karanfili bu yönden değerlendiriyordu.
Kırmızı karanfil, yeni bir duygusal kıvılcımlanmanın başlangıcı oldu Mustafa Kemal'in çocuk yüreğinde... Yıllar geçti... Bir gün annesi Zübeyde Hanımı gönderip Hatice'ye resmen talip oldu Mustafa Kemal.. Artık bir harbiye öğrencisi idi. Duygularını daha iyi tartmasını ve yönlendirmesini biliyordu.
Olumsuz cevabı kızkardeşi Makbule'den aldı.
Hatice'nin annesi kızına pek düşkündü.
“Kızını zabite veren analar bağrına taş basar... Uzağa tayin edilir zabitler... Ben kızımı nasıl görürüm...”
demişti.
Özellikle Hatice'nin Mustafa Kemal üzerinde derin bir iz bıraktığını yalnız kızkardeşi Makbule değil, aynı zamanda o yıllardaki samimi dcntları da çok iyi hatırlamaktadırlar.
Yazar:Şemsi Belli

Hiç yorum yok: