bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: Ana Rahmi, Aşk ve Güven

Pazartesi, Mart 17

Ana Rahmi, Aşk ve Güven

Aynaya ne kadar güveniyorsak
kendimize de o kadar,
ne eksik ne fazla!..


Ana rahmi karanlıktır. Ana rahminde gözlerimiz kapalıdır, gördüğümüzü 'san'arız.
Uyku ihtiyacı, rahime dönüş ihtiyacıdır. Beynimiz hayal kurma alışkanlığını orada geçen günlerinde kazanır. Rüyanın oluştuğu yer, ana rahmidir. Tam konsantrasyon sadece ana rahminde gerçekliğini bulur. Ana rahmindeki beslenme bağı ve temas, yaşamsal gerçekliği anlatır. Ana rahminde bebek beklentisizdir; var olana sarılır!
'Aşkın gözleri karanlıktır (kördür) ', deyiminin nedenlerini rahimdeki bebekte aramak gerek.

Aşk, ana rahmi ile bebek arasındaki ilişkide gizlidir...

İnsanlarla iletişim kurabilmenin temeli güven duygusudur ve güveni insana, ana rahmi ile olan bağı 'öğretir'. Orada anne ile kurulan her türlü bağ karşılıklıdır: Anne de beslenmektedir. Bu, çok yoğun bir duygu beslenimidir. Burada başlayan aynı orandaki güven bağı doğuma kadar sürer. Doğum, güven duygusunun ciddi oranda sarsıldığı andır.

Ne olur da bu güven bağı sarsıntıya uğrar? Hem de anne ile bebek arasında bile?..
İlk olarak ''göbek bağı'' kesilir ve bu başlangıç çok önemlidir. Çünkü bebek bir anda kendisini farklı bir 'bağ'da bulur. Alışkanlıklarının ve beklentilerinin kendisinde yarattıkları ile rahimdeki bağın devam edeceğini 'san'maktadır. Ama çok kısa bir sürede bunun böyle olmadığını algılar. ''Ne oluyor?''dur.
Neden anne daha uzaktadır şimdi?
Rahimde sürekli bir dokunma bağı vardır ve kıpırdasa hissetmektedir.
Neden artık annesi 'her an' dokunmamaktadır?
Apayrı bir dünyadır burası. Bu müthiş gerçeklik, zaten bir peşin kabullenişin ürünü olan bebeği şekil değiştiren bir başka peşin kabulleniş ile karşı karşıya bırakır ve o an, güven sarsılır. Hepimiz bir güven sarsılması ile başlarız yaşama ve bu insanoğlunun yaşadığı ilk aşk dramıdır...

Bu noktadan itibaren aşk ilişkisine geçtiğimizde çok daha kolay algılayabiliriz diye düşünüyorum güven problemlerini ve çözümlerini:
1. Hemen, başlangıçta, 'göbek bağı' oluşturulmalıdır.
(Bu, aşk ilişkisinde çok önemli olan 'özgür ama bir olmak' düşüncesinin de temelidir).
2. Farklı 'bağ'lara asla izin vermeyecek olan bir ilişki temeli oluşturulmalı, bu temele sıkı sıkıya 'sadık' kalınmalıdır.
('Farklı bağ' göbek bağının kopması anlamını içerir ve yeniden güvensizlik çukuruna gönderir ilişkiyi).
3. İlişki öncesinde varolan alışkanlıklar derhal terkedilmelidir.
Çünkü artık farklı bir 'ben' sözkonusudur.
İki kişiden oluşan, karşılıklı benlere saygılı, 'biz' olan bir ben.
4. Beklentilere değil varolana sarılmak esas alınmalıdır.
Beklenti, irademizi fena zayıflatır.
5. Dokunmak müthiş önemlidir.
Kıpırdadığımızda hissetmeliyiz 'o'nu. Belki de 'ilk elektrik'in temeli olan cinsel çekimin sürekli kılınması için dokunmak esastır ve bu dokunma bağı asla terkedilmemelidir.
O bağın terki, 'artık benden uzakta!' hissine yol açacağından, ilişkinin terkine kadar gidecektir. (Dokunmak her zaman fiziksel temas anlamında değerlendirilmemelidir, duygulara dokunmayı da içerir).
6. İlişkiye konsantrasyonumuzda sanmaklara asla izin verilmemelidir.
7. Aşk ilişkisinde duygu beslenimi 'karşılıklı'dır
.
Karşılığı olmayan ilişki biçimi platonik olandır ve bir 'yalnız olma durumu'nu anlatır.
8. Peşin kabulleniş bir bebek çaresizliği durumlarında geçerlidir.
Aşk ilişkisi peşin kabullenişi kaldıramaz...
9. Aşk, hayal kurma zorunluluğunu yanında taşır.
10. Rüya, aşkın özüdür.
11. Aşkta uyku, tam konsantrasyondur.
12. Aşkta tam konsantrasyon, yukarıdaki tüm maddelere tam konsantrasyonu anlatır.

Bunların başarılması sonsuz güvene giden yoldur ve
sonsuz güven yüklü aşk ilişkisinde ''doğum!'', ölüm anıdır!
'Ölüm anı' ana rahmi içre yaşama dönüşü anlatır ve adı sürekli aşktır...

Alıntı

Hiç yorum yok: