bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: Yaşamak

Pazartesi, Mart 17

Yaşamak




Görerek, duyarak, tadarak, koklayarak, dokunarak ve sessizce yürümek.
Değişerek değiştirmek, eylemek için yürümek.
Yürürken önümüze bir çukur geliyor da düşmüyorsak, yaşıyoruz.
Düşüyorsak yaşayan çukurdur.
Günümüzde yaşayan çukurdur, bizler çukurlar ortasında yaşıyor olduğunu sanan insanlar...
Oturmak da değiştirir.
Sürekli hareketliliğin getirdiği 'doğal' bir değişimdir bu, ölüme götürür.
Yaşam sessizce yürümektir.
Oturan, beslenme kaynaklarına uzanamaz.
Birilerini bekler.
Gelen olursa sever onu, sevgisi öldüresiyedir.
Çünkü oturan, salt tanım üretir.
Konuşur.
Herşeyi, varı yoğu sözdür oturanın.
Okuması da sözdür.
Okur okur ve kendine geleni sever.
Kendine getirmek için okur.
Kendine gelmek de bir tanımdır oturanın dünyasında ve hep karşısındakine yöneliktir.
Kendisi kendisindedir her daim...

Oturmak ve okumak arasında tur eşittir ku'ya.
Ku'yu ku'luğundan kurtarabilmek gerek.
Biraz uzatarak okuyalım:
Kuğu!..
Kuğu yaşar. O güzelim beyazlığı ile suları hafif, neredeyse şiddetsiz dalgalandırması, dalgaların nilüferleri okşaması ve nilüferlerin de beyaz oluşu rastlantı değildir. (Sarı nilüferler söz içre insana evrimleşmiş olanlardır).
Kuğu kendi boyutlarındaki bir başka hayvanla, örneğin, bir buldog köpeği ile kıyaslandığında dört kat daha hafifmiş.
Hafif olmasının çeşitli nedenleri varmış. İçi boş kemikleri iç kirişlerle desteklenmiş. Kuyruk yerine kabarık tüyleri ve dişlerle kaplı çene yerine gagaları varmış. Vücutlarının çok önemli bir kısmı havayla doluymuş. Bu hava birçok kuşta bulunan 9 hava kesesinde saklanırmış. Bunlar sadece ağırlık azaltma niteliği taşımazlarmış, uçuş sırasında çok fazla enerji harcarlarmış ve bu nedenle çok yoğun oksijen kaynağına ihtiyaçları varmış. İşte bu hava keseleri solunum sistemlerinde önemli rol oynarmış. Bu sayede kuğu, aynı büyüklükteki bir memelinin nefes alışı sırasında aldığı oksijenden çok daha fazla oksijen alırmış...***
Kuğu yaşar, ya da yaşam kuğu olmaktır.

Çukurda kuğu olunmaz.
Çünkü çukurda su varsa, boğulmak da vardır.
Kuğu boğulmaz!
Su yoksa yaşam zaten yoktur.

Öyleyse yaşamı önce çukurundan kurtarabilmek gerek:
İnsanın beyninde yarattığı yaşam değildir, o sadece beyninde yarattığıdır!
Yaratılan çok kısa sürede bir başka yaratılana bırakır yerini. Yaşam dışı süreç de böyle işliyor. Yarattıklarımızla kıpırdıyoruz. Ancak bu yeterli olmuyor hiçbir zaman yürümemize, bir Kuğu gibi rengimizi vermemize yani nilüferlere.
Yürümek, sanılarımızdan kurtulabilmektir.
Tekrarlamalıyım; benzetmelere ağıt düzmelerindeki timsah gözyaşlarına sığınanların sanmaklarına çıldırıyorum tarihimde. Çıldırmaya hakkım olmadığını bile bile. Üstelik her geçen gün biraz daha benzetiliyorken hepimiz birilerince. Ve üstelik kol kanat kırılmalarını bir yerli film alışkanlığında çekirdek çitleyerek izleyenlerin ve kol kanat kırılmalarını aynı filmlerdeki meyhane kavgası sananların beyin merkezlerine yerleştirdikleri göbeklerinin tam da orta yerinde...
Yaşamak yazı dilinde bir tek kelime.
Hadi şimdi hep birlikte söyleyelim; neden artık serçeler konmak istemez pencerelerimize?
Onlar da farklı farklı tanım mı arıyorlar yaşamak kavramında?
Dbk xyzc matematikselliğinin istatistiki tecritlerine mi kanat çırpıyorlar?
Serçenin bir başka serçenin tavuğuna kışt dediği görülmüş müdür?
Tavuk tavukluğundadır o dünyada, eşek de eşek.
Serçeye sapan taşı atıp eşeğe semer vuran ise insan!
Hey beynimin dört duvarı, hangi bilmeklerde konaklarsın?
Ayağını yere bastıran güç, neden aklını boşluklarda dolaştırır?
Beyin arşivini bilgi, söz kalabalığını muhabbet sanmaklar hangi dünyanın ürünüdür?..
Ayrılık günleridir bugünler.
İnsanın kendisinden ayrılığının günleri.
İnsanın insana kavuşabilmesi tamamen yaşamın felsefesinde.
Söz olanları ezberleyip, ezberlerimizi çarpıştırmanın felsefe olmadığını yaşadığımız günün, anladığımız günün adı kurtuluştur...
Hergün bir serçeye bir parça ekmek vermediğimiz/veremediğimiz sürece gelmezler/gelemezler penceremize.
Hele bu kış günlerinde...
Serçeler, yüreklerimizdir.
İnsan yüreklerimizin insan pencerelerimize konmak istemeyişlerinin önüne geçebilmemiz gerek artık...


Alıntı/bilm-i-yorum
http://www.populerbilgi.com/hayvanlar/kugu.php
***David Attenborough, The Life of Birds

Hiç yorum yok: