bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: Sevilebilir Olma Duygu'muz

Pazartesi, Mart 17

Sevilebilir Olma Duygu'muz

Humphreys, özgüveni iki temele indirgemiş;

birincisi, ''sevilebilir olma duygusu'' ve
ikincisi, ''yeterli olma duygusu''.
Kendimiz ile ne kadar barışık olduğumuzla paralel giden bir duygulanım;
'sevilebilir olma duygu'muz.


'Sevilebilir olma duygumuz'un yaşam bulacağı yer toplumsal alan olduğuna göre bu alandan sürekli saldırı alan 'güven'in içselleştirilmesi demek korkan, kaygı duyan kişiliğin oluşması demektir. Günümüzde özgüven çok çok daha önemlidir artık.
Güvensizlik yaratan 'kaynaklar'ı yoketme isteğimizdeki samimiyetimizin varlığı veya yokluğu özgüvenimizin varlığı veya yokluğunu anlatıyor...


'Yeterli olma duygumuz', neye ne için yeterli olmak istediğimizle doğru orantılı.
Toplumsal 'yeterlilik', şu an egemen olan sahiplenme duygusunun yapısallaştırılması içeriğinde iyi iş, iyi ev, iyi araba vs anlamına gelmekte, ve bu yolda her şey mübah! 'Huzurlu aile' de bunlara sahip olan aile yapısını işaretlemekte.
Toplumsal verilere hangi köşeden bakarsak bakalım ulaşabildiğimiz yer,
güven duygusunun güvensizliğe eşitlendiği yer oluyor.
Şu anda soluduğumuz güven duygusu içi tamamen boşalmış bir güven kavramının duygusudur.


Deneyimlenen acıların, sancıların, hüzünlerin yeniden yaşanabileceği olasılığı her zaman var.
Bu olasılıklar hesaplanmadan atılacak adımlar 'deneyimsiz olduğumuz' kaygısını, hesaplanarak atılacak adımlar ise 'acıdan, sancıdan, hüzünden' korkumuzu anlatıyor. Her iki yaklaşım biçimi de yaşamı kopyalamak isteğimizin güçlü göstergeleri. Geçilen yolları tercih kararlarımız güvenli gibi geliyor bizlere. Oysa, vurguladığım gibi, güven dediğimiz güvensizlikle eşitlenmiş durumda. Kendimize güvenin dışında bir güven kavramı yok.

Kendisine güvenemeyen ilişki, yaşanmışlıkları kopyalar/kopyalıyor.


Kıskançlık sevgi göstergesi içeriğine sıkıştırılmış durumda. 'Ne kadar çok seviyorsan o kadar çok kıskanırsın' yaklaşımının egemenliği, bir taraftan erkek egemenliğin anlatıcısı olurken, diğer taraftan 'ölümüne sevgi' arabesk kavramını doğuruyor. Bu doğum, öldüren içeriğinde şimdi.
Kendine güvenen yapı, deneyimlenmiş olsun ya da olmasın acılardan, sancılardan, hüzünlerden kaçışın mümkün olmadığını bilir.
Ölüm acısının daim olduğu bir yaşamda acı sonsuzdur.
Sevdiğimizden ayrı çıkacağımız bir yolculuk dahi hüzün verendir.
Sancıların en büyüğünü doğumda annelerimize yaşatarak doğuyoruz.

Bunlardan konsantrasyonunu eksik etmeden yaşayandır aşk.
Aşk içre halde özgüven, iki ayrı kendine güvenenin birliğinden alır gücünü...

Sevgi her daim yüreğe, göze, tene, dile dokunmayı gerektiriyor.
Bu, sevginin sürekli üretimi demek. Düşüncede üretilenin salt düşüncede kalması, yaşam bulamaması üretememek demek.
Hissi üretmek bütün duyularımızı canlı kılmakla mümkün.
Bir elmanın tadını hissetmek, yeniden yendiği süreç içre dil ve damak bütünlüğünden gider beynimize.
Bir çiçeği hissetmek, ona dokunmak, koklamak sürecindedir. Ağustos sıcağında üşümek hayaldir, serinlik sevgide. Zemheride içimizi sıcak tutan yine sevgidir...

Acı veren yalnızlık hissi damarımızda/kanımızda yaşam buldurduklarımızı kaybetmemizdir. Anne/baba/kardeş ölümleri...biraz da bizi öldürür, birşeyler akıp gider yaşayan yanlarımızdan. Bir anne/baba için en büyük acılardandır çocuklarını kaybetmek.
Belki de bu kayıplarımız aynı zamanda artık sevilebilir olma duygumuzu azaltan bir etken içeriğinde.
Her anneler gününde annesine bir demet çiçek götüren, sarılıp öpen, varlığı için teşekkür eden yoktur artık.
Babasının elinden sımsıkı tutuşunu, o sıcaklığı vereni gözlerindeki ışıltıyla yaşatan yoktur artık...
Aşkı yaşadığımız, ömrümüze sığdırdığımızın kaybı bir başka parçalayandır.

Belki de bundandır ayrılığın ölüm gibi gelmesi.

Diğer yarımız yoktur artık. Sendeletir, düşürür, dibe vurdurur.
Nabız atmaz, baktığını göremez göz.
Neşeli kahkahalarla birlikte hazırlanan yemek angaryadır şimdi.
O sımsıcak gülen yoktur işte;
uykusunda izlediğimiz, yolunu gözlediğimiz, saat başı özlediğimiz yoktur artık.
Kimi kızdıracağız, kimden kaçacağız kim kovalayacak şakacıktan?...
Sevilebilir olma duygusunu gün içinde en fazla hatırlatan, en fazla hatırlattığımızdır diğer yarımız.

Aşk içre halde sevgi üretimi kendiliğindendir.


Ellerimiz kendiliğinden tutar sımsıcak,
kollarımız kendiliğinden sarar.
Kendiliğinden koklarız saçlarını.
Uykumuzda kendiliğinde arar ayaklarımız ayaklarını...
Sevilebilir olma duygumuz, üretebildiğimiz sevgimiz kadar.
Özgüvenimizi sevginin eline teslim etmemiz gerek.
Yalnızlık sevgisizlikte..





Alıntı/Eskici

Hiç yorum yok: