bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: HERŞEY YAYINLANABİLİR Mİ??

Perşembe, Haziran 5

HERŞEY YAYINLANABİLİR Mİ??

Çekmecemde bir fotoğraf var:
Atatürk'ün naaşının Etnoğrafya Müzesinden Anıtkabir'e nakli sırasında çekilmiş.
Tabutun kapağı açık. Ve aralanmış örtü içinde Atatürk'ten arta kalanlar görülüyor.
Zihnimizdeki Atatürk imgesine zarar verebilecek bir fotoğraf bu...
Atatürk kamuoyuna mal olmuş bir kişi midir?
Elbette.
Fotoğrafın çekilmiş olması bir "gazetecilik başarısı" mıdır?
Tabii ki...
Tarih için önemli bir belge mi bu?
Belki.
Yayımlansa herkes merak eder mi?
Kesin eder.
O halde, Ecevit'in komada gizlice çekilmiş fotoğraflarının yayımlanmasını savunan meslektaşlarıma sormak isterim:
Bunu da yayımlar mısınız?

Günümüz medyası "ünlü ceninler"in ultrasound görüntülerini yayımlayarak başlıyor insan hayatını teşhire...
Ve Cem Karaca örneğinde olduğu gibi, bazen mezara girmek bile bundan kurtulmaya yetmiyor. Kemikleriniz bile görüntüleniyor.
Yani, ana karnından ölüm döşeğine kadar kaçış yok.
Ecevit'in kendi arzusu dışında, hasta yatağında, bu şekilde teşhiri bence en temel insan haklarına aykırıdır.
Başbakan olduğu dönemde, mesleğini sürdürmeye ehil olup olmadığına dair doktor raporları kamu için önem arz ediyor ve haber değeri taşıyordu.
Ancak bugün öyle bir kamu yararı yok.
Ortada bir gazetecilik faaliyeti de yok. Bir uyanığın, bilinci yerinde olmayan biri üzerinden para kazanmak için yaptığı korsanlık bu...
"Komada Ecevit" fotoğrafı, olsa olsa ticari bir değer taşıyabilir, ki bu değerin peşine düşmek, basına itibar değil, itimatsızlık getirir.
O yüzden Radikal ve Sabah'ın yayımlamama tavrını destekliyorum.

Basın, insanın bilgi alma hakkının meşalesidir.
O yüzden asırlardır bir özgürlük mücadelesinin konusu olmuştur.
Sansüre karşı direniş, bilgi tekelini elinde tutmak isteyen devlete karşı halkın her şeyden haberdar olma hakkını savunmakla özdeşleşmiştir.
Bunlar hâlâ doğru olmakla birlikte basının gelişip yaygınlaşması, büyüyüp tekelleşmesi, sınırları aşıp küreselleşmesi, izinsiz özel hayata girmesi karşısında son asırda yeşeren yeni bir mücadele var:
"Bireyi basından koruma mücadelesi..."
Yani "Basını devletten nasıl koruruz?" kaygısına bir de "Bireyi basından nasıl koruruz?" mücadelesi eklendi.
Suçlu çocukların teşhir edilmemesi bu hassasiyetin bir parçası...
Suçu kesinleşmemiş zanlıların isminin yazılmaması da öyle...
Özel hayatın gizliliği, telefon kayıtlarının yayımlanmaması, basın yoluyla hakaretin cezalandırılması, hep bu çağdaş korumanın kazanımları...
Hasta hakları da bunlardan biri...

2002'de imzalanan Avrupa Sözleşmesi, hastaya, sağlığına ilişkin bilgilerin gizli tutulmasını talep etme hakkı veriyor.
Dünya Tabipler Birliği'nin Lizbon'da yenilediği Hasta Hakları Bildirgesi bunu bir adım öteye götürüyor: Hasta, sağlığına dair bilgilerin ölümünden sonra da gizli tutulmasını isteyebiliyor.
Sağlık Bakanlığı'nın bunlar doğrultusunda hazırladığı bildiride de
"Her hasta gizliliğe uygun bir ortamda sağlık hizmeti alır" deniliyor.
Hal böyleyken Ecevit'in yoğun bakım fotoğraflarının yayımlanması, temel hasta haklarına aykırıdır.
Tabii ondan önce insafa ve vicdana da...
03/06/2006
CAN DÜNDAR

Hiç yorum yok: