bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: 10/01/2008 - 11/01/2008

Perşembe, Ekim 16

Zekâ ise etik hiçbir anlam taşımaz, nötrdür!


Kavramlarla kelimeleri doğru birleştirmek çetrefil bir iştir. İfade etmek istediğimiz kavram için seçtiğimiz kelime, esasında bambaşka bir kavramın ifade şekli olabilir. Hele ki söz konusu soyut kavramlarsa. Çünkü bunları parmağımızla işaret ederek, elimizin içine alarak “İşte tam da bundan bahsediyorum” diyemeyiz…

Bazen de farklı şeyler olduğunu düşündüğümüz şeyleri tanımlamamızı veya farklarını söylememizi istediklerinde düşünür düşünür işin içinden çıkamayız. Birinin tanımı için kullandığımız cümleleri diğeri için de söylerken bulabiliriz kendimizi…

Ben de aynı bu duruma düştüm; “Zekâ ile Akıl arasındaki fark nedir?” diye sorduğunda arkadaşım. Bir insan akıllı olmayıp da zeki olabilir mi? Zeki olmayıp da akıllı olabilir mi? Ve hangisinin karşıtı aptallık ve ahmaklıktır?

Madem dolaysız bir şekilde tanımını vermekte zorlanıyoruz, kıyas yoluyla gidebiliriz…

Akıl somut olarak ölçülemez. Aksine zekâ, bilindiği gibi IQ testiyle ölçülebilir. Zekâ akıl gibi değildir, insanlar arasında yeterince eşit bölüştürülmemiştir. Fakat aklın eşit olarak bölüştürülmüş olması, istisnasız herkesin ‘akıllı’ sıfatını haketmesini garantiye almaz. Tıpkı istisnasız hepimizde kaslar [görevi hareket sağlamak] olmasına rağmen, felç hastalarının hareket edememesi gibi…
“Sağduyu (aklıselimlik), yeryüzünde adalete en uygun şekilde dağıtılmıştır, diye yazıyor Descartes Metot Üzerine Konuşma’sında. Öyle ki herkes aklıselimlik açısından kendisinin en iyi şekilde donatılmış olduğunu düşünür. Hatta sahip oldukları hiçbir şeyle yetinemeyen insanlar bile, daha fazla akıl istemezler. […] Asıl olan, daha yüksek bir akla sahip olmak değildir. Onu iyi kullanabilmektir. (İyi kullanılamadığında) En yüce diye bildiğimiz insanlar, doğru davranışlar sergiledikleri gibi çok büyük yanlışlar da yapabilirler. Ve çok yavaş yürümesine rağmen doğru istikamette giden kişiler, çok hızlı olmasına rağmen ters yöne gidenlerden daha çok ilerler.”

O halde ister etik, ister pragmatik açıdan olsun, akıllı kişi doğruyu seçen, yapan kişidir
Akıl, iyi ve doğru olana hizmet etmekte olan zekâdır diyebiliriz. Ya da zekâyı dizginleyen güçtür akıl. Zekâ ise etik hiçbir anlam taşımaz, nötrdür. Örneğin sadece zeki bir insan kâinattaki en güçlü nükleer bombayı icat edebilir. İleride sevdiği her şeyin ölümüne sebep olacağını akıl edemeyebilir. Ama akıllı insan; icat edebilecek zekâsı olsun olmasın, buna girişmez. Bu durumda, savaş teknolojisine hizmet verenlere dâhi ahmaklar diyebilir miyiz?
Zekâ kısaca beynin algılama hızıdır. Ama belirli bir metotla bütünleşmeden, yalın olarak, doğru ve iyi bir sonuca ulaşamaz.
Melda GÜNGÜL
İndigo Dergisi

Pazar, Ekim 12

Bir kere tuttu mu insan hayatın elinden


Bir kere tuttu mu insan hayatın elinden

Bir daha bırakmamalı

Zira, onun ne zaman elini gevşeteceği

ya da bırakacağı hiç bilinmez.


Bir kere tuttumu hayat insanın elini,

İlk nefesi, ilk çığlığı hediye ettiğinde

Her şeyin başlangıcı ve bitişi birbirine o kadar yakınken

Tırnakları iyice geçirmeli tutunmak için…

Zira onun ne zaman şapkayı alıp kapıdan çıkacağı belli olmaz



Kocaman bir saçmalıkken hayat başlı başına

Alınan her nefes arasında bir saçmalık da kendi katmamalı insan

Minnacık kalbini taşıyabileceğinden fazla yükle doldurmamalı

Bir deniz kıyısında oh çekerken

Bir dağ yamacında derin bir nefes almalı.


Yaşam katili insanların yüzüne

En alaycısından bir bakış atıp

Ağzını yayık ayran kıvamında bükebilmeli insan.

Minik kalbinin üzerine yapışan kırgınlık lekelerini

Ön yıkamalı programda

Uzun uzun çitilemeli


Yaşamaya yatmalı insan

‘Bugün var yarın yok’ olan zamanın içinde

Tasa hamallığı yapmak yerine

Neşe tüccarlığından geçinmeli


Tepesi attığında insan

Haydaaa! deyip bir harmandalı oynamalı

Dizleri yere vura vura

Sıkıntının ağırlığını

toprağa bırakmalı


Sabah uyanıp, görünce suretini aynada

‘ne güzelsin bugün’ deyip deyip

Öpebilmeli kendini insan.

Her şeyin geçip gittiğini,

Gidiyor olduğunu

Ve hep gideceğini

Bile bile

Söyleye söyleye…


Bir kere tuttu mu insan hayatın elinden

Bir kere tuttu mu hayat insanın elini,

Tüm saçmalığın içinde ‘değmez be’ deyip deyip

‘Sen yoksan dünya da yok’u terennüm ederek

El el yürüyüp gitmeli işte…


GÖZDE BEDELOĞLU