der Freud. Bu ayrıştırma bir kaza değildir. Evlilik kurumunun yapısından gelmektedir. Aranan şey, bireysel mutluluğu sağlamak değil, kadınla erkeğin cinsel ve ekonomik birliğini topluluk çıkarı doğrultusunda aşmaktır.
Bu saygıdeğer ve kutsal ilişkide aşktaki çaba ve gariplikleri aramaya kalkmak hısım akraba arasında yatıp kalkmak gibi bir şey olur;
"aşırı şehvetle okşayarak akıl cıvatalarını attırmak istemiyorsanız, çok ciddi ve sakınımlı bir biçimde yanaşmalısınız kadına" der Aristoteles...
Aşk evliliklerinden daha tez bozulan ve çözülen evlilik görmedim şimdiye dek.., çünkü, güzelliğe ve cinsel arzulara dayanan evliliklerde daha sağlam ve sürekli birtakım temeller gerekir ve insan bu tür evliliklerde her an tetikte bulunmak zorundadır;
o şen şakrak kahkahaların hiç değeri yoktur...
Toplumun öngördüğü sistem ve mekaniği taşıyan "İyi" bir evlilik, aşkın gereklilik ve arkadaşlığını yadsır.
Kadınlar, yeryüzündeki yaşama kurallarını reddettikleri zaman hiç de haksız değildirler; hele bu kuralları, kendilerine sormadan, yalnızca erkeklerin koydukları düşünülürse. Kadınlarla aramızda doğal olarak çatışma ve yalan dolan vardır. Bizler, büyük bir kayıtsızlıkla şöyle bakıyoruz kadınlara: onların, aşk konusunda bizden daha ateşli ve yetili olduklarını öğrendikten sonra, en ağır cezalarla korkutarak cinsel eğilimlerini dizginlemeye kalkmışız...
Kanlı canlı, sağlam ve sağlıklı, besili, ama aynı zamanda iffetli olmalarını, yani hem sıcak, hem soğuk olmalarını istiyoruz; çünkü kendilerini cehennem ateşinden kurtarmak üzere icat edildiğini ileri sürdüğümüz evlilik, kendi kuralları içersinde, pek az bir doyum getiriyor kadınlara.
Evlilik, siyasal, hukuksal ve ahlaksal açıdan bir yasa, bir sözleşme, bir kurum sayılabilir... Öyleyse, herkes evliliğe saygı göstermelidir. Toplum, bugüne dek, kendisi için evlilik sorununa egemen olan bu doruklardan başkasına dikkat etmemiştir.
Ne garip buluştur şu evlilik!
Ve işin daha da garibi, anlık bir girişime bağlı olusudur.
Oysa, hiçbir girişim onun kadar bağlayıcı değildir...
Demek ki, böylesine bağlayıcı bir edime ansızın girişmek gerekmektedir.
Güçlük surdadır: sevgi ve sevme eğilimi tam anlamıyla anlıktırlar,
evlilikse bir karardır; sevme eğiliminin evlilikle ya da evlenme kararıyla uyanması gerekmektedir..., yani duyguların en apansızı aynı zamanda kararların en özgürü olacaktır ve apansızlığı dolayısıyla ancak kutsal bir varlığa yüklenecek kadar anlaşılmaz olan şey, aynı zamanda uzun boylu, insanı yiyip bitiren ve sonunda bir karara vardırtan bir düşünmenin sonucu olacaktır.
Ayrıca, bu iki şeyden biri öbürünün ardından gitmeyecek, karar kurt adımıyla geriden gelmeyecek, ikisi aynı anda gerçekleşecek, çözüm anında bir araya gelmiş olacaklardır.
Sizin anlayacağınız, sevmek evlenmek demek değildir ve aşkın nasıl olup da ödev haline geldiğini anlamak son derece güçtür.
Ancak, "evlenme kararı da düşüne taşına elde edilmiş, yüzde yüz düşünsel düzeyde yakalanan yeni bir kendiliğindenliktir ve bu kendiliğindenlik sevgi eğiliminin yerini tutmaktadır. Evlenme kararı, ahlâksal veriler üstüne oturtulmuş bir dinsel yaşam görüşüdür, dolayısıyla, sevgi eğilimine giden yolu açması, onu içten ye dıştan gelecek tehlikelere karşı koruması gerekir."
Ve işte bu yüzden, "bir koca, gerçek koca tam anlamıyla bir mucizedir!... Varoluş ciddiliğin bütün gücünü kendisi ve sevdiği kadın üstünde toplarken aşkın zevkini sürdürebilmek gerçekten mucizedir!"
Kadına gelince, onun akılla ilgisi yoktur, "düşünme"yi bilmez; dolayısıyla, "sevginin apansızlığından dinsel'in apansızlığına geçiverir." Daha açıkça söylemek gerekirse, anlamı şudur bu öğretinin: seven erkek, sevgiyle bağlanmayı bağlaştıracak bir Tanrı inancıyla evlenmeye karar verir; kadınsa..., sever sevmez evlenmek ister.
Hem evlilik kurumuna saygı duyan, hem de alabildiğine bireyci olan günümüz Amerikan yazarları da, daha başka nedenlerden ötürü ve daha başka bir biçimde, cinselliği evliliğe sokmaya uğraşmaktadırlar.
Her yıl, genç evlilere birbirlerine nasıl alışacaklarını göstermeye, özellikle de erkeğe karısıyla mutlu bir uyum kurabilmenin yollarını öğretmeye çalışan sayısız kitap yayımlanmaktadır. Ruhçözümcüler, hekimler "aile danışmanı" olup çıkmışlardır; kadının cinsel zevk duymaya hakkı olduğu, erkeğin bunu ona tattıracak tekniği öğrenmekle yükümlü bulunduğu kabul edilmiştir. Oysa, bilindiği gibi, cinsel başarı salt teknik bir iş değildir. Genç erkek Kocaların Bilmesi Gereken Şeyler, Aile içi Mutluluğun Gizemi, Korkusuz Aşk gibi daha bir sürü el kitabını ezberlese bile, kendisini yeni eşine sevdirebileceğini sanmam.
Gerçekten de, pek çok kadın cinsel zevki hattâ onun bir kırıntısını bile tatmadan ana, büyükanne olur; hekimlerden belge alarak ya da daha başka bahanelerle "kadınlık görevi" nden kurtulmaya çalışırlar.
Kinsey Raporu, Amerika'da, kadınların çoğunun "cinsel ilişkilerinin sıklığından yakındığını ve kocalarının kendilerini bu kadar çok arzulamamasını istediğini saptamıştır. Pek az kadın, bugünkünden daha sık cinsel ilişki istemektedir."
Evlilik Çağı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder