bir noktadan sonsuz sayıda doğru geçer: RİSK SAVAŞÇILARININ HUZURU OLMAZ

Cuma, Ağustos 8

RİSK SAVAŞÇILARININ HUZURU OLMAZ

Panayır davulları çalıyor, yer gök inliyor, bilir misin...
Dört duvar suspus. Çok konuştum, hep konuştum. Her ve hiç kelimece konuştum.
Kimi sana konuştum, kimi kendime konuştum.
Kaç kere yoruldum susmaya yazdım amma, yalan vallahi yalan, billahi yalan.
Ben yorulduğum anları en çok kollarım, bilmezsin…
Üstelik bir maskeli baloda senin kelimelerin dans ediyordu, ben buna kapıldım.
Börtü böcek diyarındaki oynaş uçuşlarımı terk edip geldim.
Primadonnaları çokça bu koreografinin kenarına iliştim.
Merakıma mütevellit bir de nezaketen bir adım geride yer tuttum.
Ben bu maskeli balonun kelebeğiydim. Kordoda duramayacağım aşikare idi ya dururum sandım.
Hele ki yıldız dansçı bir çiçeğin kelimeleri ise.
Hele ki ova kelebeklerinin uçamayacağı zirvelerdense...,
Olan oldu. Başkacasının zaten mümkünü yoktu.
Orkestra şaşırdı. Kelebek kendi kelimelerinin dansını yapmakta.
Sahne tarumar. Suçlu aranıyor. Huzurbozan, düzenbozan..., Kim?
Her kafadan ses çıkıyor. Kimi kelebek diyor. Kimi baş dansçıya tezahürat yapıyor, sahneyi kurtar diyor.
Kimi de bu dansa hazin bir son kurguluyor.
Tüm kelebekler aynı sloganı ezber etmiş, beste etmiştir.
VAZGEÇME, ERTELEME!
YAŞAMI UMURSA,
KENDİ GERÇEĞİNİ BULMAK İSTİYORSAN DÜŞÜNÜ KOVALA.
Her şeye rağmen, Carpe diem.

Sen taa o çok yükseklerde, benden çok sürdüğün senelerce, benden çok bildiklerince,
aşkın sevdanın en geniş çapının odağında defalarca yer ettiğince belki de sırf bu çokluklarınca
kah gün ışığı oldun, kah kırağılar düşürdün.
Öğütledin...
Öğütlerken örgütlendim.
Kendimle, ruhumla, hırçınlıklarımla, yadırgamalarım kabullerimle,
yerleşik düzeni alt üst eden hallerimle kendimden bi haber örgütlendim.
Bilmem fark ettin mi?
Sen fotosentez yapıyordun. Ben metamorfoz halinde idim.
İşte sırf bu yüzden;
Yönetemezsin.
Yönetilemez.
Önlenemez.
Önlenmemeli.
Sonuç, evrim yarım kaldı. Metamorfoz tamamlanmalı...idi.
Şimdi her şey eksik, yarım, bildik ezberlerin kucağında.
Farketmez...
Fotosenteze pek yakışır bir ezber. Pek yakıştı, göz kamaştırdı.
Şavkı vurdu...,
sızım sızım bir veda bestesi duyuldu.
Hüznün kavalyeliğinde veda dansı yapmanın tam da anıydı.
Sonra saygılı bir reverans;
Arrivederçi.
Böyle bir final ne bu öyküye ne de karakterlere uymaz... yazılamaz...
Kelebeklerin dansı bitmez.
Dans bittiğinde zaten her şey bitmiştir.
Böyle bir finale bu yüzden biraz da usla alakasız, farklı bir izdüşümü çizmekteyim bu sahneden.
Şu atmosferin direncini hesaba katmazsak;
bu fark etmezliğin ivmesinin çekimince düşüşteyiz,
kabulü yasallığından birinci mecburiyet.
Tüm etkiler zıt tepkir ikinci. Hile yapmaktasın...
Yasa bozuyorsun.
Umursamazlığa tutunuyorsun.
Momentumdan kaybediyorsun amma kontrolü de öyle sağlıyorsun.
Ben düşüşe meylederim her daim.
Hız kesmem.
Dibi arıyorum ki, iter beni bilirim çok daha yükseklere iter...
Kaç travmayı dibe çektim işte böyle.
Her vuruş da enerji vardır.
Yükseliş başlar.
Böyle böyle arındım.
Travmaları aşık atırmanın türlü türlü yolu vardır.
Yönetmekse yönettim.
Zaferlerimle ara ara şımardım.
Şımarıklıkla katıklanmamış zafer insani değildir.
Kalleşçe kazanılan zaferlere ise utanç gölgesi hakimdir.
Üstelik risk almak başlı başına zaten zaferdir.
Ümidin ruhla temasıdır.
Suskun tutulmuş, büyütülmüş ümitlerin reşit olanlarıdır.
Risk savaşçılarının huzuru olmaz.
Umutların ruhla oynaşmasından sonra doğar risk bebekleri.
Büyüteceksin ki, tutunsun. Onunla girdiğin her savaştan sana ganimet toplasın.
Bilirim de; hangi halden sebep ise ağzı süt kokan bebeleri savaşa sürdüm.
Can evimden vurulmam işten değildi, hesap etmedim.
Sen GİDERİM zırhını kuşanmasa idin ben seferber olmazdım, bilesin.
Ateşkesi bozmazdım.
Telef olmaksa nasip, kimseye bırakmam, kendim telef ederim.
Belki de senden fazla;
Tüm buluşmalar, tüm kavuşmalar, tüm savaşlar bir ana tutuklu kalmamalı.
Anlar tutsak eder canı.
Taa en sonlara gitmem de, en dipleri aramam da sebep sadece bu.
Zirveye yolculuk en dipten başlar, ivmen yüksek irtifa sağlar.
Araflar ikametgah değildir.
Bazen yaşam seni arafta ağırlar.
Yolculuk devam etmeli burada vakit uzadıkça ruh yorulur.
Labirentte kaybolur.
Kaş, göz, yüz, ten, ses, bakıştan bir haber varlıklarımızın kelimeleri ses verdi, kokladık içimize çektik, tenine dokunduk. İnkar ettik acımaz dedik. Kah kalleşçe, kah can derdinde kelimeleri hançerledik...
Fütursuzca.
Kelimeler yaşıyor.
Direniyor.
Dayanıyor.
Noktalarını arıyorlar.
Her cümlesi soru işareti ile biten yazınlar hep kıvranırlar.
Yaşam bazen kelimelerine sahip çıkmaktır.
İçinde varolmaktır. Varlığı eksik bırakmamaktır.
Nokta ise nokta; Ne ise sonuna mıhlamıktır.
Nesepsiz bırakmamaktır.

Hiç yorum yok: